Depremlerin olumlu sarsıntıları17 Ağustos ve 12 Kasım�ın Olumlu Sarsıntıları
17 Ağustos Marmara Depremi ve 12 Kasım Düzce Depremi�nin etkileri, yıkık binalar ve �geçici� barınaklar ile fiziksel olarak hâlâ görünür durumda. Ölenlerin sayısı hakkındaki resmi açıklama, olsa olsa asgari bir tahmin oluşturuyor.
17 Ağustos Marmara Depremi ve 12 Kasım Düzce Depremi�nin etkileri, yıkık binalar ve �geçici� barınaklar ile fiziksel olarak hâlâ görünür durumda. Ölenlerin sayısı hakkındaki resmi açıklama, olsa olsa asgari bir tahmin oluşturuyor. Yaralanan ve sakatlananlar hakkındaki resmi sayılar da güvenilir değil. Gerek ekonomik gerekse toplumsal açıdan 1999 depremlerinin etkilerinin yeterince incelendiği ve anlamlı bir muhasebenin yapıldığı söylenemez.
Depremlerin toplumsal muhasebesini yapabilmek için yıkılan fiziki duvarların ötesinde, sarsılan veya yıkılan toplumsal duvarları yakından incelemek gerekiyor. Bu bağlamda yararlı olabilecek bilgileri verebileceklerin başında, deprem bölgelerinde kendi istekleri ile görev alan ve depremzedelere yardım eden kişiler geliyor.
Depremlerin ve diğer büyük afetlerin toplumsal etkileri incelenirken, hemen her zaman üzerinde durulan olumsuz sonuçların yanında olumlu etkilerin de üzerinde durulması büyük önem taşıyor. Deprem ve diğer afetler, derin acılara neden olmakla birlikte aslında toplumun içindeki kimi güçlerin de ortaya çıkmasını sağlayabiliyor.
Deprem yardım çalışmalarına katılan ve değişik sürelerle görev yapan yaklaşık 500 kişiden, ilk depremin üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra toplanan görüşler, 1999 depremlerinin yarattığı toplumsal sarsıntıları ve olumlu sonuçları anlamak açısından çok zengin bilgiler içermekte.
Devlet mi?
1999 depremleri, özellikle de Marmara Depremi, devletin istendiğinde çok derin olabilen köklerinin, halkın acil ve temel gereksinimleri açısından ne kadar zayıf olabildiğini yadsınamayacak şekilde ortaya çıkardı.
Deprem yardım çalışmalarına katılan kişiler, bu durumu bizzat gözlemlediler ve gördükleri içlerini acıttı:
Acı, ölüm vb. sadece Güneydoğu�ya mahsus olan bir şey olmadığı görüldü. Büyük merkezlerin bile sarsılacağı görüldü.
Herkesin �normal� olarak varsaydığının hiç de sabit olmadığı görüldü. Devlete olan güven tamamen yok oldu. Komşulara ve akrabalara verilen değer arttı. Türkiye�de mevcut olmayan �yarını düşünmek� biraz arttı, herkes kendi sonunu bir an için olsa bile düşündü.
�Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak� sloganının müthiş bir ironiyle, gerçeği birebir yansıttığını gördüm. Çünkü gerçekten hiçbir şey eskisi gibi olmadı, olamıyor, olmayacak da! İnsanlar eskiden ne denli olumsuz şartlara sahip olurlarsa olsunlar, ondan da geriye düştüler. Devletin henüz devlet olamadığının ve bütün imkânlarını seferber etmesi gerekirken 10 ay geçtiği halde hâlâ en temel ihtiyaçları karşılayamayışının yarattığı hayal kırıklığı�
Zaten hiç hazzetmediğim �başkalarının mahremiyetine tanıklık� durumuna belki de ömrüm boyunca kalacağımdan daha fazla maruz kaldım. Onların acılarına sürte sürte benim ruhum nasır tuttu.
Devletin ne kadar yetersiz ve toplumun yetersiz işbirliği mekanizmalarının olmasının feci etkileri ve sonuçları orada çok açık belli oldu.
Dayanışma ve ortak çalışma
Devletin aciz kalışı, aslında toplumun harekete geçmesini sağlayan bir ortam oluşturdu. Daha önemlisi; devlet, artık harekete geçmek isteyenleri engelleyebilecek durumda da değildi. Toplumun, hem bireysel hem de örgütlü olarak harekete geçmesi ile Türkiye�de 12 Eylül�den sonra ufalandıkça ufalanan dayanışma zemini ortaya çıktı.
Başta 17 Ağustos depremi, sonra da 12 Kasım depremi Türkiye�yi gerek ekonomik, gerek psikolojik, gerekse sosyal olarak tam bir yıkıma uğratmıştır. Ancak bir de iyi tarafından bakacak olursak, insanların birbirlerine tek vücut olarak nasıl yardım edebileceklerini gösterdi. Pek çok insanın hayata bakışı tamamıyla değişti ve yardımseverlik, dostluk, komşuluk gibi değerler ön plana çıktı.
Bu süreçte devlet hakkında başka bir gerçek de keşfedilmişti:
İmece usulü çalışmanın önemi ve devletin pek de sanıldığı kadar önemli bir şey olmadığı ortaya çıktı.
Depremzedelerin sorunlarının giderilmesi için başlayan çalışmalarda birlikteliğe, dayanışmaya aç kalmış nice insan, yalnız olmadıklarını, güçlü olduklarını keşfettiler:
Kendimi ve çevremi çok daha iyi tanıdım. Kendime olan güvenim arttığı kadar bir insan olarak da ne kadar aciz olduğumu gördüm.
Bölgeye gelen diğer gönüllü insanların çabalarına saygı duydum. Çıkar ilişkisi gütmeyen bir toplulukta bulunmak insanlığımızı hatırlattı.
... halkın inanılmaz enerjisini gördüm. Her ne kadar bu enerji, son derece dağınık ve koordinasyonsuz kullanılmış (belki de ziyan edilmiş) olsa da, bir şeyler yapabilmek adına orada bulunan insanlar gözlerimi yaşarttı.
Sarsılan, harekete geçen ve değişen insanlar.
Yardım ve sorunlar için çözüm üretme çabası, gerek bireysel gerekse kolektif olsun, uzun süredir atıl kalmış nice insanın pek beklemedikleri çok önemli ve çeşitli kazanımlar edinmesini sağladı.
Gelecekteki olası bir doğal felaket için tecrübe kazandırdı ve yapılacak çalışmaların organizasyonu hakkında fikir sahibi olmamı sağladı. İş sırası ve öncelikler hakkında bilgi edindim.
İnternet sayesinde ve aracılığıyla, gerekli organizasyonun nasıl oluşturulabileceği ve katılmak isteyenlerin nasıl ve nerelere yönlendirilebileceğini öğrendim. Aynı şey benim başıma geldiğinde çağrılarımın karşılıksız kalmayacağını öğrendim.
Tanımaktan mutlu olduğum insanlarla karşılaştım. Onlar da benim gibi gönüllüydüler ve hepimiz, sanki bir karınca kabilesinin üyeleriydik. Depremzede olmalarına karşın etraflarına ışık saçan gençleri tanıdım ve hâlâ görüşmekten haz aldığım arkadaşlıklarım oldu.
Değişen hayatlar
Yardım çalışmalarına katılan birçok kişi için yaşadıkları çok acıydı. Ama bu acıyı yaşamak, başkalarının acılarını paylaşmak ve başkalarının hangi koşullarda yaşadığından haberdar olmak, onlara yaşam tarzlarını sorgulama olanağı sağladı.
... kötü bir tecrübeyle oldu ama insan olduğumun tekrar farkına vardım. Ayrıca yapmak isteyip de ertelediğim şeyleri tekrar gündemime aldım. �Kaybedecek hiçbir şeyim yok� düşüncesiyle biraz daha rahat davranmaya başladım.
Hayatta bazı gerçeklerin farkına varmamı sağladı. Önemsiz şeylere üzülerek vakit kaybetmemek gerektiğini öğrendim. Bunu zaten biliyordum ama yakından görmek başka oluyor. İnsanlara yardım etmenin mutluluğunu, en küçük bir şeyde parlayan gözlerini görme zevkini verdi. Sadece çocuklarla değil, temel ihtiyaçların dağıtımı sayesinde bütün kamptakilerle iletişim kurabiliyorduk. Böylesine bir felakette yardımcı olabildiğim için kendimi yararlı hissettim. Ne kadar şanslı olduğumu hatırlattı bana. Dağıtım yaparken, hep o sırada bizim olup, sıradakilerin bize malzeme verme ihtimali olduğunu düşündüm. Çocukların resimlerinin ne kadar çok şey ifade edebileceğinin farkına vardım.
Kendi küçük dünyamın dışında gerçekten sorunları olan bir dünya ile karşılaştım. Kendi sorunlarımın o kadar da büyütülecek şeyler olmadıklarını düşünmeye başladım. Başkalarının sorunlarını dinlemeyi, önemsemeyi ve bunlara çözüm getirmeye çalışmayı öğrendim. İnsanların topluluk içindeyken ve zor koşullardayken davranışlarının nasıl değişebildiğini gördüm. Grup içinde çalışmayı öğrendim. İşbölümü ve organizasyonun ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Çocuklarla yakından iletişim kurma fırsatı elde ettim. Bir birey olarak üzerime düşen sorumluluklar olduğunu hissettim. Bu tip çalışmaların önemini kavradım ve bundan sonra da böyle çalışmalarda görev alma kararı verdim.
Birçok ders alındığını ve bunların unutulmayacağını düşünüyorum. Türkiye�deki 75 milyon için konuşacak olursak, yansıyan maddi kaybın yanında bence önemli manevi ilerleme oldu.
Yabancılar yaban değil ki
Yardım için çalışanlar, yalnızca Türkiyeliler değildi. Başka ülkelerden Türkiye�ye gelen arama kurtarma ekipleri ve hastaneler kurarak uzun süreyle hizmet veren ekipler, milliyetçilik propagandasını aşabilecek bir şeyi başardılar: Karşılıksız vermeyi ve halkların birbiri ile temasını.
Hisareyn çok tutucu bir çevre aslında. Bir gün bir hacı amca �Allah razı olsun şu gavurlardan, onlar bizimkilerden daha Müslüman!� deyiverdi. İyilik hâlâ İslamiyetti kafasına göre ama Çekleri de kendisine din kardeşi görebilmesi ilginçti.
Bunun yanında, yurtdışından komşularımız için ne kadar değerli olduğumuzu ve desteklerini hissetmenin mutluluğunu yaşadık. İlk defa Yunanistan ile aramızdaki buzlar çok büyük bir hızla eridi. Bu müthiş bir mutluluktu� Bizim çocukluğumuzda öcü ülke diye gördüğümüz ülkenin, şimdi çocuklarımızın çocukları ile kaynaştıkları kardeş ülke olması sevindirici.
[Deprem] Yunanistan ile kardeşliğe kadar gidebilecek bir ortam yarattı.
... depremler sayesinde Türk-Yunan ilişkileri oldukça iyiye doğru ilerledi.
Ayrıca kötü bir olayın sonucunda da olsa Yunanistan ile aramızdaki düşmanlık, yardım çalışmalarıyla değişti; olumlu ve sıcak ilişkiler kuruldu.
Yetkili olduğunu söyleyen bir bölge müdürü... Türkün Türkten başka dostu yoktur propagandası yaptı. İlk defa bir spekülasyon olayını birebir yaşadım ve gür bir sesin insanları gaza getirmekteki önemini, bazı insanların o ortamda bile çıkar peşinde olabileceğini anladım. Tercüman olarak çalışmak için kampa gelen milliyetçi bir çocuk vardı. Ayrıldığında askerliğini İsrail ordusunda yapmak istiyordu.
İsrail kampında görev aldığım için karşılıksız yardıma gelen o askerlere minnet duydum.
Türkiye�nin gözündeki Yunanistan büyük ölçüde değişti. Depremden önce, villada oturanla gecekonduda oturan birbirinden oldukça habersizken, depremden sonra çadırda buluşunca, iki tarafın da önyargıları yeniden gözden geçirildi.
Gençlere olanak sağlanınca
Devletin harekete geçmek isteyenleri engelleyebilecek durumda olmaması, duvarlarla kuşatılmış ve toplumsal açıdan tam anlamıyla atıl tutulan gençlere çok özel bir olanak sağladı: Toplumla iç içe olma, kamusal alanda yararlı olabilecek ve anlam taşıyan çalışmalara katılma olanağını. Bu olanağı gençler çok iyi kullandılar.
Toplumun sivil örgütlenmeye bakışı değişti. STK�ların afet durumunda oynadığı rol önemsenmeye başlandı. Hatta daha sonrasında kapsam yavaş yavaş genişleyerek afet olmadan da STK olabileceği benimsenmeye başlandı. STK�ları bir yana bırakırsak toplumun gençlere bakışı değişti. Daha öncesinde uzun saçlı, küpeli bir genç gördüğünde kafasından linç sahneleri geçirenler, bu gençlerin uzun saçlarının tozlanmasına aldırmadan enkazlarda canla başla çalıştığını görünce, insanlığın pek de saç uzunluğuyla ya da kılık kıyafetle ölçülmemesi gerektiğini düşünmeye başladılar. STK�lar ve gençlere güven artarken, devlete duyulan güven sarsıldı. Özellikle 17 Ağustos�ta yaşanan basiretsizlikler sonucunda �Devlete zeval gelmesin�ler azalmaya yüz tuttu.
Biz gençler de ilk defa organize bir olaya karıştık. Siz de fark etmişsinizdir; bizim kuşağımız çok pasif yetişti. Her şey çok durgundu, ilk toplu hareketimiz 17 Ağustos�ta oldu.
Çocuklarla çalışmak
Birçok insan için toplumsal hareketlenme, unutulanlarla, kenarda bırakılanlarla temas olanağı sağladı. Temas edilerek keşfedilenler arasında çocuklar da vardı.
Çocukların bize karşı olan davranışları gerçekten çok içtendi. Her gidişimizde bizi karşılıyorlar, ayrılırken bir daha gelip gelmeyeceğimizi soruyorlardı. Çocukların gerçekten nötr olduklarını ve onlara ne verilirse onun alındığını gördüm.
Çevreye ve çocuklara karşı daha duyarlı bir insan oldum.
Doğarken az daha ölmek üzere olan bir bebek vardı. Hastanede pek sevmediğim doktorlardan biri, kalbi duran bebeği hayata döndürmüştü. Bebeğe Barış adı verildi. Anne ve babası birbirini çok seven çok tatlı bir çiftti. Hayatımda o kadar mutlu olduğumu gerçekten hatırlamıyorum.
Depreme gerek yok
Deprem yardım çalışmaları ile ortaya çıkan toplumsal farkındalık ve dayanışma, toplumun kendi gücünü keşfetmesi, Türkiye için çok önemli dersler içeriyor. Bu dersler aslında bilinmeyen dersler değil; yalnızca daha güçlü bir şekilde seslendirilmesi gerekiyor. İnsan insana, toplum kendine muhtaç...
İnsanların gerçekten ilgiye ve sevgiye ihtiyaçları olduğunu, dert yanmaya, sevdikleri veya başka birileriyle konuşmaya ihtiyaçları olduğunu gördüm. Ve oradaki insanların bu istek ve ihtiyaçlarına karşılık verince kendimi çok daha iyi hissettim. İnsanların ne küçük şeylerden mutlu olabildiğini gördüm. Ve orada bunu elimden geldiğince yaşatmaya çalıştım. Aslında bu, sadece deprem bölgesindeki insanlara özgü değil; eğer etrafa dikkatli bakarsanız herkeste olduğunu görürsünüz