Eğlencenin,Paylaşımın Zirveye Vurdugu adres Forumca ... |
|
| Halk Edebİyati | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
İsyankar Paylaşımcı
Mesaj Sayısı : 958 Yaş : 37 Nerden : Nereye:)) Ruh Hali : Takım : Kayıt tarihi : 29/09/08
| Konu: Halk Edebİyati 10/3/2008, 2:07 pm | |
| HALK EDEBİYATI
Halk Edebiyatı, sözlü edebiyatın uzantısıdır. Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur. Dil., biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır.
HALK EDEBİYATININ GENEL ÖZELLİKLERİ
1. İslamiyetten önceki edebiyatımızın İslam uygarlığı içindeki biçimidir. Bir anlamda sözlü edebiyat dönemimizin gelişmiş biçimi olarak düşünebiliriz. 2. Halk edebiyatı ürünleri yazılı değildir. Müzik eşliğinde sözlü olarak oluşur. 3. Divan edebiyatında olduğu gibi şiir yine egemen türdür. 4. Şiirlerde başlık yoktur, biçimiyle adlandırılır. 5. Nazım birimi dörtlüktür. 6. Ölçü, hece ölçüsüdür, En çok yedili, sekizli, onbirli kalıplar kullanılmıştır. 7. Şiirlere genel olarak yarım uyak hakimdir. 8. Dil halkın konuştuğu günlük konuşma dilidir. 9. Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler somut kavramlardan yararlanılarak yapılır. Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır.
• Özellikle 18. yüzyıldan itibaren halk şiarleri, divan şairlerinden etkilenerek aruzun belirli kalıplarıyla şiirler yazmayı denemişlerdir. Hatta divan şiirinin mazmunlarını da kullanmışlardır. Bu durumun ortaya çıkmasında halk şairlerinin, aydınlar ve divan şairlerince hor görülmelerinin, değersiz ve güçsüz sayılmalarının etkisi de vardır.
Halk şiirinde “mâni” ve “koşma” tipi olarak iki ana biçim vardır. Aslında az sayıda olan öteki biçimler bu iki ana biçimden çıkmıştır.
Dizelerin kümelenişi, dizelerin hece sayısı ve uyak düzeni bakımından özellik gösterenler “biçim”, biçimi ne olursa olsun konu bakımından benzerlerinden ayrılanlar da tür adı altında toplanmıştır.
I. Anonim Halk Şiiri Nazım Biçimleri:
MÂNİ: Halk şiirinde en küçük nazım biçimidir. Yedi heceli dört dizeden oluşur. Uyak düzeni aaxa şeklindedir. Birinci ve üçüncü dizeleri serbest, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı mâniler de vardır (xaxa).
Mânilerin ilk iki dizesi uyağı doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Temel duygu ve düşünce son dizede ortaya çıkar. Başlıca konusu aşk olmakla birlikte bunun dışında türlü konularda da yazılabilir.
Le beni eyle beni İpek yorgan düreyim Elekten ele beni Aç koynuna gireyim Alacaksan al artık Açıldıkça ört beni Düşürme dile beni Var olduğun bileyim
Birinci dizesi yedi heceden az olan mâniler de vardır. Dizeleri cinaslı uyaklarla kurulduğu için böyle mânilere “Cinaslı Mâni” ya da “Kesik Mâni” denir.
Bugün al Sürüne Yârim giymiş bugün al Madem çoban değilsin Şâd edersen bugün et Ardındaki sürü ne Can alırsan bugün al Ben bir körpe kuzuyum Al kat beni sürüne Beni böyle yandıran Sürüm sürüm sürüne
TÜRKÜ: Türlü ezgilerle söylenen anonim halk şiiri nazım biçimidir. Söyleyeni belli türküler de vardır. Halk edebiyatının en zengin alanıdır. Anadolu halkı bütün acılarını ve sevinçlerini türkülerle dile getirmiştir.
Türkü iki bölümden oluşur. Birinci bölüm asıl sözlerin bulunduğu bölümdür ki buna “bent” adı verilir.
İkinci bölüm ise bentlerin sonunda yinelenen nakarattır. Bu bölüme “bağlama” ya da “kavuştak” denir.
Türküler, genellikle yedili, sekizli, onbirli hece kalıplarıyla yazılmıştır. Konuları çok değişik olabilir. Ninniler de bu gruptandır.
Söğüdün yaprağı narindir narin İçerim yanıyor dışarım serin bent Zeynep’i bu hafta ettiler gelin
Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim Üç köyün içinde şanlı Zeynebim nakarat
II. Âşık Edebiyatı Nazım Biçimleri:
KOŞMA: Halk edebiyatında en çok kullanılan biçimdir. Genellikle hece ölçüsünün onbirli (6+5 ya da 4+4+3) kalıbıyla yazılır. Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir. Şair koşmanın son dörtlüğünde adını ya da mahlasını söyler. Uyak düzeni genellikle şöyle olur: baba – ccca – ddda...
Eğer benim ile gitmek dilersen Eğlen güzel yaz olsun da gidelim Bizim iller kıraçlıdır aşılmaz Yollar çamu kurusun da gidelim
...... ...... .....
Karac’oğlan der ki buna ne fayda Hiç rağbet kalmadı yoksula bayda Bu ayda olmazsa gelecek ayda Onbir ayın birisinde gidelim
DESTAN: Dört dizeli bentlerden oluşan, oldukça uzun bir nazım biçimidir. Kimi destanlarda dörtlük sayısı yüzden fazladır. Genellikle hece ölçüsünün onbirli kalıbıyla yazılır. Uyak düzeni koşma gibidir. baba – ccca – ddda
Destanın son dörtlüğünde şair mahlasını söyler.
Konuları bakımından destanları savaş, yangın, deprem, salgın hastalık, ünlü kişilerin yaşamları, mizahi....gibi gruplanadırabiliriz.
Esnaf Destanı ................................... Nalbant oldum kırdım nalın çoğunu Bir katır nalladım dinle oyunu Meğer acemiymiş bilmem huyunu Çenemi teptirdim nalın sökerken Manav oldum elma armut tez çürür Cambaz oldum ip üstünde kim yürür Kasap oldum her gün gözüm kan görür Yüreğim bayıldı kana bakaraken
Ben bu sanatları bir bir dolaştım Tekrar gelip şairliğe bulaştım Kâmili mürşidin eline düştüm Tekke-i aşk içre çile çekerken.
SEMÂİ: Hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla yazılır (4+4 duraklı ya da duraksız). Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir. Semâilerin kendine özgü bir ezgisi vardır ve bu ezgiyle okunur. Uyak düzeni koşma gibidir: baba – ccca – ddda Semâilerde daja çok sevgi, doğa, güzellik gibi konular işlenir.
İncecikten bir kar yağar Karac’oğlan eğmelerin Tozar Elif Elif diye Gönül sevmez değmelerin Dedil gönül abdal olmuş İliklemiş düğmelerin Gezer Elif Elif diye Çözer Elif Elif diye.
VARSAĞI: Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin özel bir ezgiyle söyledikleri türkülerden gelişmiş bir biçimdir. Dörtlük sayısı ve uyak düzeni “Semâi” gibidir. Varsağılar yiğitçe, mertçe bir üslupla söylenir. Bu da dörtlüklerin içindeki “bre” “hey” “behey” gibi ünlemlerle sağlanır. Halk edebiyatında en çok varsağı söylemiş şair Karacaoğlan’dır.
Bre ağalar bre beyler Behey elâ gözlü dilber Ölmeden bir dem sürelim Vaktin geçer demedim mi Gözümüze kara toprak Harami olmuş gözlerin Dolmadan bir dem sürelim Beller keser demedim mi Karacoğlan
TÜRKÜ: Hece ölçüsünün türlü kalıplarıyla söylenen ezgili, anonim şiirlerdir. Bazen de kime ait olduğu bilinen şiirler, türkü formlarıyla söylenir. Türkülerde genellikle iki bölüm bulunur. Birincisi, şiirin iskeletini oluşturan “asıl bölüm” ; ikincisi “kavuştak”tır. Kavuştaklar, asıl bölümlerin arasına gelerek onları birbirine bağlar.
ÂŞIK EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ
Âşık edebiaytı nazım türleri genellikle koşma ve semâi biçimiyle yazılır. Bu türler koşma ve semâilerden konuları bakımından ayrılır.
GÜZELLEME: Doğa güzelliklerini anlatmak ya da kadın, at gibi sevilen varlıkları övmek için yazılan şiirlerdir.
Dinleyin ağalar medhin eyleyim Yokuşa yukarı kekli sekişli Elma yanaklımın kara kaşlımın İnişe aşağı tavşan büküşlü O gül yüzlerine kurban olayım Düşmanın görünce şahin bakışlı Dal gerdanlımın da sırma saçlımın Kuğuya benziyor boynu kıratın Noksani Köroğlu
TAŞLAMA: Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir.
Ormanda büyüyen adam azgını Çarşıda pazarda insan beğenmez Medres kaçkını softa bozgunu Selam vermek için kesan beğenmez Kazak Abdal
KOÇAKLAMA: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve dövüşleri anlatan şiirlerdir.
Köroğluyum medhim merde yeğine Koç yiğit değişmez cengi düğüne Sere serpe gider düşman önüne Ölümü karşılar meydan içinde
AĞIT: Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan acıları anlatmak amacıyla söylenen şiirlerdir (Anonim halk şiiri ürünü olan ağıtlar da vardır).
Civan da canına böyle kıyar mı Hasta başın taş yastığa koyar mı Ergen kıza beyaz bezler uyar mı Al giy allı balam şalların hani Hıfzi
MUAMMA: Kapalı bir biçimde anlatılan bir olayın ya da bilginin okuyucu tarafından anlaşılmasını, bunlarla ilgili soruların cevaplandırılmasını isteyen bir tür manzum bilmecedir. NASİHAT: Bir şey öğretmek,bir düşüncenin yayılmasına çalışmak gibi amaçlarla söylenen didaktik şiirlerdir.
NOT: “Destan, ilahi, nefes ve deme”, hem birer nazım biçimi, hem de tür olarak değerlendirilir. | |
| | | İsyankar Paylaşımcı
Mesaj Sayısı : 958 Yaş : 37 Nerden : Nereye:)) Ruh Hali : Takım : Kayıt tarihi : 29/09/08
| Konu: Geri: Halk Edebİyati 10/3/2008, 2:07 pm | |
| HALK ŞAİRLERİNİN GRUPLANDIRILMASI Halk şairleri, halk şiirinin yerleşmiş kurallarına bağlı kalmakla birlikte, türlü kültürel nedenlerle dil, anlatım, ölçü kullanımı bakımından farklı yönelişler içine girebilmektedirler. Ayrıca yaşadıkları çevre de onların sanat anlayışlarını farklılaştıran bir etmen olarak karşımızı çıkmaktadır. Halk şairlerini, işte bu gibi noktaları dikkate alarak şöyle ayırıyoruz: 1. GÖÇEBE(GEZGİN) ŞAİRLER Bir yere bağlı kalmadan gezerler. Genellikle eğitim görmedikleri için, Divan Edebiyatı’ndan etkilenmezler. Dilleri sadedir. Hece ölçüsüne bağlıdırlar. Geleneksel şiir anlayışını sürdürürler. 2. YENİÇERİ ŞAİRLER Osmanlılar zamanında askerlik, hayat boyu süren bir meslekti. Orduda görev arasında şairler yetişmiştir. Bunlar, katıldıkları savaşlarla ilgili yiğitlik şiirleriyle dikkati çekerler. Dil, anlatım, ölçü bakımından, göçebe şairler gibi geleneksel şiir anlayışına bağlıdırlar. 3. KÖYLÜ ŞAİRLER Hayatları köylerde, kasabalarda geçer. Büyük kentlerle ilgileri olmadığı için, kent kültüründen, Divan Edebiyatı’ndan etkilenmeden, halk şiiri geleneklerine bağlı kalmışlardır. 4.KENTLİ ŞAİRLER Genellikle Divan Edebiyatı’nın etkisinde kalırlar. Hem Halk, hem de Divan Edebiyatı tarzında şiirler söylerler. Dillerinde Arapça ve Farsça sözcüklerin oranı yüksektir. Hece ölçüsüyle birlikte aruza da yer verirler. 5. TASAVVUF (TEKKE ) ŞAİRLERİ Tekkelerde yetiştikleri, din ve tasavvuf konusunda eğitim gördükleri için, dilleri, göçebe, yeniçeri ve köylü şairlere göre bazen daha ağırdır. Zaman zaman Divan Edebiyatı’nın dil, anlatım, biçim, ölçü özelliklerini taşıyan şiirler söylerler. Örneğin Yunus Emre bile, aruz ölçüsü ve mesnevi düzeniyle Risaletü’n-Nushiyye adlı bir eser vermiştir. HALK ÖYKÜLERİHalk öyküleri, destanların zamanla biçim ve öz değişimine uğramaları sonunda ortaya çıkmış sözlü eserlerdir. Anonimdir. Başlıca türleri şunlardır: 1. DESTAN ÖYKÜLER Destanlardaki olağanüstülük gibi bazı özellikleri koruyan halk öyküleridir XIII.-XIV.yüzyılda Doğu Anadolu’da ortaya çıkan Dede Korkut Öyküleri ile Köroğlu Öyküsü, bu türün tanınmış örnekleridir. 2. AŞK ÖYKÜLERİ İki sevgilinin aşkını, bunların kavuşmasını önleyen engellerle mücadelesini anlatan öyküler olup en tanınmışları Kerem ile Aslı, Emrah ile Selvi, Asuman ile Zeycan ,Aşık Garip.v.b.’dir. 3. DİNİ ÖYKÜLER İslamiyet’in yayılmasına katkıları olan kişilerin hayatlarını ve mücadelelerini temel alan öykülerdir .Hz. Ali’nin savaşlarını anlatan Kan Kalesi Cengi, Hayber Kalesi Cengi; Anadolu’da İslamiyet’in yayılması için mücadele eden komutanların savaşlarını anlatan Battal Gazi Öyküsü, Dnişment Gazi Öyküsü gibi sözlü, anonim eserler, bu türün örnekleri arasında yer alır. __________________ | |
| | | İsyankar Paylaşımcı
Mesaj Sayısı : 958 Yaş : 37 Nerden : Nereye:)) Ruh Hali : Takım : Kayıt tarihi : 29/09/08
| Konu: Geri: Halk Edebİyati 10/3/2008, 2:07 pm | |
| TEKKE EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ
Din ve tasavvufla ilgili kavrami duygu, düşünce, ilke ve kuralları halka yaymak amacıyla bir tarikata bağlı şairlerce yazılan şiirlerdir.
İLAHİ: Din ve tasavvuf konularının işlendiği şiirlere “ilahi” denir. Tanrıyı övmek, ona yalvarmak için yazılan şiirlerdir. Özel bir ezgiyle okunur. Koşma gibi uyaklanan ilahilerde 4-4 duraklı 8’li ölçü kullanılır. Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver sen anı Bana seni gerek seni Yunus Emre
NEFES: Bektaşi şairlerinin yazdıkları tasavvufi şiirlere denir. Nefeslerde genellikle Hz. Muhammet ve Hz. Ali için de övgüler bulunur.
Pir Sultan Abdal şâhımız Hakk’a ulaşır yolumuz On iki imam katarımız Uyamazsın demedim mi
Aleviler, bu türde yazılmış olan şiirlere “DEME” adını verirler. İlahi, nefes ve demeler, bestelenerek söylenir.
ŞATHİYÂT-I SOFİYÂNE: İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır. Medrese hocalarına göre bu şathiyeler küfür sayılır.
Yücelerden yüce gördüm Erbabsın sen koca Tanrı Âlem okur kelâm ile Sen okursun hece Tanrı Asi kullar yaratmışsın Varsın şöyle dursun deyü Anları koymuş orada Sen çıkmışsın uca Tanrı
Kaygusuz Abdal yaradan Gel içegör şu cür’adan Kaldır perdeyi aradan Gezelim bilece Tanrı
NOT: Manzum olmayan Anonim Halk Edebiyatı ürünleri de vardır. Bunları masallar, halk öyküleri (Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber, Battal Gazi, Hz. Ali Cenkleri.........), bilmeceler, atasözleri, deyimler, Karagöz ve ortaoyunları şeklinde sıralayabiliriz.a | |
| | | İsyankar Paylaşımcı
Mesaj Sayısı : 958 Yaş : 37 Nerden : Nereye:)) Ruh Hali : Takım : Kayıt tarihi : 29/09/08
| Konu: Geri: Halk Edebİyati 10/3/2008, 2:08 pm | |
| HALK EDEBİYATININ ÖNEMLİ ŞAİRLERİ
YUNUS EMRE: (13.yy) Tasavvuf düşüncesini benimseyen şair Tanrı aşkını ve insan sevgisini dile getirmiştir.
Tekke edebiaytının en lirik şairidir. Halkın konuştuğu Türkçeyi bir edebiyat dili haline getirmiştir. Yalın ve içten bir söyleyişi vardır. Zaman zaman aruz ölçüsüyle ve divan edebiyatı anlayışıyla da şiirler yazmıştır.
Tüm insanların eşit ve kardeş olduğuna inanmış; dil, din, ırk ayrımı yapılmasına karşı çıkmıştır. Türkçe divan sahibi ilk şairdir. Ayrıca Risaletü’n-Nushiyye adlı öğretici bir mesnevisi vardır.
HACI BAYRAM VELİ : XIV.yüzyıl ikinci yarısıyla XV. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir tasavvuf şairidir. Bayramiyye tarikatını kurmuştur. Yunus Emre etkisinde sade bir dil ve lirik bir anlatımla dile getirdiği şiirlerinden yalnızca birkaç tanesi bilinmektedir.
KAYGUSUZ ABDAL: (16.yy) Softa görüşle alay eden özgür düşünceli bir Bektaşi şairidir. Hem heceyle hem de aruzla yazılmış şiirleri vardır.
PİR SULTAN ABDAL: (16.yy) Alevi-Bektaşi şiir geleneğinin en ünlü şairidir. Dinsel inançların etkili olduğu bir ayaklanmanın önderliğini yapmış, asılarak öldürülmüştür. Şiirini bir araç olarak kullanmasına rağmen kuru bir öğreticiliğe düşmemiş, şiirini duygu yönünden de beslemiştir.
KÖROĞLU: (16.yy) Çoğunlukla koçaklama türünde örnekler vermiş coşkulu şiirler söylemiştir. Bolu Beyi’yle olan mücadelesi efsaneleşen şair, halkın gönlünde yerini almıştır. KARACAOĞLAN: (17.yy) Din dışı konularda yazmış, yaşama sevinci, insan ve doğa sevgisini dile getirmiştir. Âşık edebiyatının duygu yönünden en zengin ve güçlü şairidir.. Hayatı hakkında kesin bilgilere sahip olmadığımız Karacaoğlan’ın XVI ya da XVII . yüzyılda Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayıp dolaştığı sanılmaktadır. Şair Toroslar’da, Türkmen boyları arasında yetişmiş; göçebe bir şair olarak Anadolu içinde ve dışında gezmiştir. Geleneksel şiirin dil, anlatım, ölçü anlayışından ayrılmadan aşk, doğa, ölüm, ayrılık gibi temaları işlemiştir;özellikle koşma ve semai biçimlerinde büyük başarı kazanmıştır.
GEVHERİ: (17.yy) Aruz ölçüsünü de sıkça kullanan Kırımlı bir halk ozanıdır.
DERTLİ: (19.yy) Toplumsal yergi içerikli, softalığı, yobazlığı eleştiren şiirleriyle tanınan Bolu’lu bir halk ozanıdır.
DADALOĞLU: (19.yy) Çukurova yöresinde yetişen halk şairlerindendir. Türkmen boylarının yerleşik hayata geçirilmesi için 1865’te yöreye yollanan Fırka-i İslahiye adlı Osmanlı ordusuyla Türkmenler arasındaki çatışmalara katılmış, bu olayları yiğitçe bir eda ile koçaklamalarına yansıtmıştır. Ayrıca aşk ve doğadan söz eden şiirleri de başarılıdır. Şiirlerini temiz bir halk diliyle ve hece ölçüsü ile yazmıştır.
ÂŞIK VEYSEL: XX. yüzyıl halk şairidir. Şarkışla’da doğup büyümüş, Cumhuriyetin onuncu yılında Ankara’ya gelerek şiirlerini okumuş, bundan sonra ünü yayılmaya başlamıştır. Çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığıyla gözünü kaybeden şair; genellikle gezgin bir hayat sürmüş ; kent kent dolaşarak aşktan, doğadan , kardeşlikten, birlikten, barış içinde yaşamaktan ve insanı insan yapan erdemlerden bahseden şiirlerini saz eşliğinde söylemiş; bu içeriğin halka yakın düşmesi , ona kitlesel bir sevginin doğmasına yol açmıştır. Tasavvuf felsefesinin kazandırdığı hoşgörü anlayışı, şiirinin temellerinden biridir. Şiirlerini Deyişler, Sazımdan Sesler adlı iki kitapta toplamıştır. Son olarak tüm şiirlerini , Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından Dostlar Beni Hatırlasın adıyla yayımlanmıştır. | |
| | | İsyankar Paylaşımcı
Mesaj Sayısı : 958 Yaş : 37 Nerden : Nereye:)) Ruh Hali : Takım : Kayıt tarihi : 29/09/08
| Konu: Geri: Halk Edebİyati 10/3/2008, 2:08 pm | |
| EDEBİ SANATLAR
ANLAM SANATLARI
1. TEŞBİH (BENZETME): Aralarında türlü yönlerden benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden, benzerlik bakımından güçsüz durumda olanı daha üstün olana benzetmektir. Dört ögesi vardır. (Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme yönü, benzetme edatı).
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik. Benzeyen benzetilen benzetme benzetme Edatı yönü
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan Benzetilen benzetme benzetme Edatı yönü
Askerlerimiz aslan gibi kuvvetlidir. Benzeyen benzetilen benzetme benzetme Edatı yönü
A) TEŞBİH-İ BELİĞ (GÜZEL BENZETME): Sadece benzeyen ve benzetilen ögelerle yapılan benzetmedir. Benzetme yönü ve benzetme edatı kullanılmaz.
Gürz ayaklı Kalkan elli Sancaktar olduğu Sancak tutuşundan belli F.H.Dağlarca
• Divan edebiyatındaki mazmunların çoğo teşbih-i beliği sanatına örnektir. Servi boy, elma yanak, gonca ağız, kiraz dudak..........
B) YAYGIN BENZETME: Benzeyenle benzetilen arasındaki birden çok özelliklerin sıralnmasıyla yapılan benzetmedir.
Aşağıdaki örnekte “vatan” bir çınara benzetilmiştir.
ÇINAR
Hani bir gün seninle Topkapı’dan Geliyorduk; yol üstü bir meydan Bir çınar gördük; Enli, boylu, vakur Bir ağaç; hiç eğilmemiş, mağrur Koca bir gövde, belki altı asır Belki ondan da fazla dalgın, ağır Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş; Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş, ......................... Tevfik Fikret
2) İSTİARE (EĞRETİLEME): Benzetme sanatının temel ögelerinden benzeyen ve benzetilenden sadece birinin kullanılmasıyla yapılan benzetmeye denir. Diğer bir deyişle, bir şeyi kendi adının dışında türlü yönlerden benzediği başka bir şeyin adıyla anma sanatıdır. Bu bakımdan istiare hem bir benzetme hem de mecaz sanatıdır.
A) AÇIK İSTİARE: Benzetme ögelerinden yalnızca benzetilenle yapılan istiaredir. “Aslanlarımız düşmanı denize döktüler”
“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor. Bir hilâl uğruna ya Rab ne güneşler batıyor”.
Yukarıdaki örneklerde altı çizili sözcüklerde, askerlerimizle, “aslan” ve “güneş” arasında birer benzetme yapılmıştır. Burada benzeyen (benzetme bakımından zayıf olan öge, yani askerler) söylenmemiş, kendisinebenzetilen (benzetme bakımından güçlü olan öge, yani aslan ve güneş) söylendiğine göre bu benzetmeler “açık istiare”dir.
B) KAPALI İSTİARE: Benzetme ögelerinden sadece benzeyenin bulunduğu (kendisine benzetilenin bulunmadığı) benzetme sanatına “kapalı istiare” denir. “Askerlerimiz, kükreyerek düşmana saldırdı”.
Yukarıdaki örnekte askerler, aslana benzetilmiştir. Güçlü olan öge yani aslan (benzetilen)söylenmemiş, sadece benzeyen söylenmiş olduğundan bu benzetme bir “kapalı istiare”dir. (Kişileştirme sanatının bulunduğu her dizede kapalı istiare de vardır).
Kıyı takmış yaprağını gülünü Mahzun hudutların ötesinde akan sular Boynu bükük adalar, tanıyorsanki bizi.
C) YAYGIN İSTİARE: Benzetmenin temel ögelerinden yalnız biriyle, çok sayıda benzerlikleri sıralayarak yapılan istiaredir. Örneğin Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” adlı şiirinde “ruh” söylenmemiş (benzeyen), Benzetilen yani “gemi” söylenmiştir.
3) MECAZ: Bir sözü gerçek anlamının dışında kullanma sanatıdır.
Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü Bana seni gerek seni Yunus Emre
Yukarıdaki dörtlükte “yanmak”, aşağıdaki dörtlükte de “deynek” sözcüğü mecaz sanatına örnektir.
Anavarza at oynağı Kana bulanmış gömleği Kıyman a zalimler kıyman Kör karının bir deyneği
4) MECAZ-I MÜRSEL (MÜRSEL MECAZ): Bir sözün benzetme amacı gütmeden gerçek anlamının dışında başka bir sözün ya da kavramın yerine kullanılmasıdır. Kavramlar arasında benzetmenin dışında, gerçek veya mecazlı anlamlar arasında parça-bütün, özel-genel, neden-sonuş.....gibi ilgiler bulunur.
Anadolu, hepimize hınç ve şüpheyle bakıyor. Anadoluda yaşayanlar
Çankaya, bu gelişmelere sessiz kalamazdı. Cumhurbaşkanlığı makamı
O, beyaz perdenin en güzel sanatçısıdır. Sinema
Çatma, kurban olayım çehreni ay nazlı hilâl. Türk bayrağı
Sobayı yaktınız mı? Odun/kömür
O, ülkemizin en güçlü raketlerinden biridir. Tenis oyuncusu
Siz, hiç Yaşar Kemal’i okudunuz mu? Eserleri
Son günlerde Vivaldi dinliyorum. Eserleri
Gökten bereket yağıyor. Yağmur
5) KİNAYE: Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanma sanatıdır.
Ey benim sarı tanburam Ben toprak oldum yoluna Sen ne için inilersin Sen aşırı gözetirsin İçim oyuk derdim büyük Şu karşıma göğüs geren Ben onun’çün inilerim Taş bağırlı dağlar mısın? Pir Sultan Yunus Emre
Yukarıdaki dörtlüklerde altı çizili sözcükler hem gerçek hem de mecaz anlamlarını düşündürecek şekilde kullanılmıştır.
6) TEVRİYE: İki ya da daha çok anlamı olan bir sözün yakın ve uzak anlamlarını birlikte kastetme sanatıdır.
Bana Tahir Efendi kelp demiş İltifatı bu sözde zâhirdir. Mâliki mezhebim benim zirâ İtikadımca kelp tâhirdir.
Tahir: 1) Özel isim;2) Temiz Kelp: Köpek
7) TARİZ: Söylenen sözün ya da kavramın gerçek ve mecazlı anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Genelliklebir kişiyi ya da durumu iğnelemek, alaya almak için yapılır.
Bir yetim görünce döktür dişini Bozmaya çabala halkın işini Günde yüz adamın vur kır dişini Bir yaralı sarmak için yeltenme Huzuri
TEŞHİS VE İNTAK (KİŞİLEŞTİRME VE KONUŞTURMA): İnsana özgü niteliklerin başka varlıklara aktarılmasına, onlara kişilik kazandırılmasına “teşhis”; onların konuşturulmasına da “intak” denir. İntak sanatının bulunduğu her yerde teşhis sanatı da vardır.
Toros dağlarının üstüne Batı isteyü haktan ayrıldım Ay un eledi bütün gece Boynuz umdum kulaktan ayrıldım. (Hârname, Şeyhi)
Masallar ve fabller, teşhis ve intak sanatına an çok rastlanan türlerdir. Kurnaz tilki sesini yumuşatarak, ona Dedi ki: ”Kardeşciğim artık dostuz; Müjde getirdim sana in de öpüşelim; Barış oldu hayvanlar arasında.”
9) TENASÜP (UYGUNLUK): Bir dize, beyit ya da dörtlük içinde anlamca birbiriyle ilgili sözcükleri birarada kullanma sanatıdır.
Lâleyi sümbülü, gülü hâr almış. Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış.
Bu beyitte lâle, sümbül, gül, hâr (diken) arasında ayrıca zevk, şevk ve âh, zâr sözcükleri arasında tenasüp sanatı vardır.
10) LEFF Ü NEŞR: Genellikle bir beyit içinde birinci dizede en az iki şey söyleyip, ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşılıkları verme sanatıdır.
Bâran değil, şafak değil, ebr-i seher değil Gözyaşıdır, ciğer kanıdır, dâd-ı ah’tır.
Bu dizelerde bârana (yağmur) karşılık olarak gözyaşı, şafağa (güneşe batarkenki kızıllık) karşılık olarak ciğer kanı, ebr-i seher’e (sabah bulutu) karşılık olarak dud-ı ah (ah’ın dumanı) verilmiştir.
Bağ-ı dehrin hem baharın hem hazanın görmüşüz. Bir neşatın da gamın da rüzgarın görmüşüz.
11) TECAHÜL-İ ARİF: Bilinen bir gerçeği bir nükteye dayanarak bilmiyormuş gibi söylemektir.
Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım Kurbanın olam var mı benim bunda günahım Nahifi
Ey şuh Nedima ile bir seyrin işittik Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde Nedim
Yukarıdaki dizelerde şairler kendi yaşadıkları olayları bilmiyormuş gibi sorarak tecahül-i arif sanatı yapmışlardır.
12) HÜSN-İ TALİL (GÜZEL NEDENE BAĞLAMA): Herhangi bir gerçek olayın meydana gelmesini hayali ve güzel bir nedene bağlamaktır.Ancak bu nedenin kesin bir yargıya dayanması gerekir. Hüsn-i talil’de de tecâhül-i arif’te olduğu gibi gerçek bir nedeni bilmezlikten gelme gibi bir durum vardır. Hüsn-i talil’i, tecâhül-i ariften ayıran yön, gerçek bir olayın hayali nedene bağlanmasıdır.
“Güzel şeyler düşünelim diye yemyeşil oldu ağaçlar” (İlkbaharda doğanın uyanması, ağaçların yapraklanması gibi gerçek bir olay, hayali bir nedenle açıklanmış).
“Güller ki yüzünün renginden utandıkları için kızardılar”.
Niçin sık sıkbakarsın öyle mirat-ı mücellâya Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir Nedim (Mirat-ı mücellâ: Parlak ayna)
13) MÜBALAĞA (ABARTMA): Bir sözün etkisini güçlendirmek amacıyla bir şeyi ya olamayacağı bir biçimde anlatmak ya da olduğundan pek çok veya pek az göstermektir.
Alem sele gitti gözüm yaşından.
Söyle nâz uykusuna varmış o yâr ey Bâki Ki cihan halki figan eylese bidâr olmaz.
Merkez-i hâke atsalar da bizi Kürre-i arzı patlatır çıkarız. Namık Kemal
(Yerkürenin merkezine de atsalar bizi, yerküreyi parçalar yine dışarı çıkarız).
14) TEZAT (KARŞITLIK): Birbirine karşıt düşüncelerin, kavramların, duyguların bir arada kullanılmasıdır.
Ne siyah eylemiş bu nasiyeyi Saçımı bembeyaz eden bahtım. Abdülhak Hamit (Nasiye: alın)
Ne efsun-kâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten Namık Kemal (Ey özgürlük ne kadar büyüleyiciymişsin, tutsaklıktan kurtulduk ama bu kez de senin tutsağın olduk).
15) TEKRİR: Sözün etksini güçlendirmek amacıyla anlamın üzerinde yoğunlaştığı sözcük ya da söz öbeklerini arka arkaya yinelemektir.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Necip Fazıl
Büyüksün ilahi büyüksün büyük Büyüklük yanında kalır pek küçük Ali Haydar Bey
16) NİDA (SESLENME): Şairin çok duygulanması ve heyecanlanması sonucunu doğuran olayları ve varlıkları gözönüne getirip “ey, hey” gibi ünlemlerle onlara seslenmesidir. Ey köhne Bizans, ey koca fertut-i musahhir Ey bin kocadan arta kalan bive-i bâkir. (Sis, Tevfik Fikret)
17) İSTİFHAM: Yanıt alma amacı gütmeden, duyguyu ve anlamı güçlendirmek için, anlatılmak istenenlerin soru biçiminde anlatılmasıdır.
Beni candan usandırdı cefadan yâr usanmaz mı Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı Fuzuli
Kim söylemiş beni Süheyla’ya vurulmuşum diye? Kim görmüş ama kim, Eleni’yi öptüğümü, Yüksek kaldırım’da güpegündüz? Melahat’i almışım da sonra Alemdar’a gitmişim, öyle mi? Onu sonra anlatırım, fakat Kimin bacağını sıkmışım tramvayda? Orhan Veli
18) TELMİH (HATIRLATMA): Söz arasında herkesçe bilinen geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye bir inanca ya da yaygın bir atasözüne işaret etmek, onu anımsatmaktır. Telmih edilen şey uzun uzadıya açıklanmaz, bir iki sözcükle anımsatılır.
Gökyüzünde İsâ ile Tur dağında Musâ ile Elindeki asâ ile Çağırayım Mevlam seni Yunus Emre
(Birinci dizede “Hz. İsa’nın göğe çıktığı inancı”na, ikinci dizede “Hz. Musa’nın Tur-ı Sinâ dağında Tanrı ile konuşması” olayına ve üçüncü dizede de yine “Hz. Musa’nın yere atınca yılan olan asasıyla gösterdiği mucizelere” telmih vardır).
SÖZ SANATLARI
19) CİNAS: Söyleniş ve yazılışları bir, anlamları farklı sözcükleri (sesteş, eşsesli) bir arada kullanma sanatıdır. (Aynı zamanda bir uyak türüdür).
Kısmetindir gezdiren yer yer seni Göğe çıksan âkıbet yer yer seni. İbni Kemal
Her nefeste eyledik yüz bin günah Bir günaha etmedik hiç bir gün ah Lâedri
20) ALLİTERASYON: Aynı ses ya da hecelerin bir ahenk yaratmak amacıyla tekrarlanmasıdır.
Dest-busi arzusıyle ölürsem dostlar (“S”) Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su Fuzuli
Kara pulat uz kılıcım tartmayınca Kara börklü koca başın kesmeyince Alca kanın yer yüzüne tökmeyince Karındaşım Kayan kanın almayınca Komazım.......... Dede Korkut
21) SECİ: Nesirde yapılan kafiyeye “seci” denir.
“İlahi her neyi gülzâr ettinse anı ittim. İlahi elime her ne sundunsa anı tattım. İlahi gönlüm oduna ne yaktınsa o tüter. İlahi vücudum bahçesine ne diktinse o biter.” Sinan Paşa
EK:
SEHL-İ MÜMTENİ: Söylenmesi kolay göründüğü halde, benzerinin yazılması veya söylenmesi çok güç olan sözlere ya da yazılara denir.
Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm Yunus Emre
(Şair bütün tasavvuf felsefesini, az sözle çok güçlü bir şekilde ifade etmiştir). | |
| | | | Halk Edebİyati | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
|
|