“Beyrut yok
Sırtımız önümüz denizin sırları yok
Kanımızı yitirene kadar evet
Anıların sözcüklerini yitirene kadar
Ancak söylerim şimdi yok
O son bombardımanda yok
O yer çukurda başka bir şey kalmadı yok
O ruh içinde kalmadı yok
Beyrut yok”
67 yıl süren mücadelenin ardından artık o da yok; doğduğu toprakların sesi, şairin kalbiyle birlikte sustu. Filistin’in yetiştirdiği en büyük isimlerden şair Mahmud Derviş, 9 Ağustos günü Houston’da geçirdiği kalp ameliyatının ertesinde aramızdan ayrıldı. Derviş, Filistin için yalnız bir şair, bir düşünür, aktivist değil; yeryüzü üzerinde yaşamlarını sürdürebilecekleri bir toprak parçası bile çok görülen, evlerinden sürülen, her gün yakınlarından birini yitiren bir halkın, Filistin halkının dünyaya seslenen çığlığıydı. “Filistinli sevgili”ydi o. Bağımsızlık mücadelesinin marşı “Neşîd el-İntifada”nın yazarıydı.
Henüz yedi yaşındayken, doğduğu köy İsrail ordusu tarafından işgal edilince ailesiyle birlikte dağları aşarak Lübnan’a göç etmek zorunda kalmıştı. Küçük yaşlarda şiir yazmaya başlamış ve şiirlerini okul arkadaşlarına ve öğretmenlerine okuyarak kendi çevresinde bir ün sağlamıştı. İlk şiirlerinin yayımlandığı yıllarda “El-Arz” cephesinde yer aldı. Filistin direniş şiiri, bu cephenin bülten ve dergilerinde filiz verdi. İşgal idaresi altında Hayfa’da yayımlanan El İttihad gazetesi ve El Cedid dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. O günleri, “gerçekte silah kullanmadığımdan, küçük düştüğümü bildiğimden, bir şeyler yazıyordum. Bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti.” diye anlatan Derviş; umutsuzluğuna, bütün dünyanın gözleri önünde süren katliamların hiçbir yankı bulmamasına rağmen yazmayı sürdürdü. Yazılarından ve şiirlerinden ötürü çok kez hapse girdi. Bir dönem, akşam beşten sabah beşe kadar evinden çıkması yasaklandı. Şiirlerinin büyük bir kısmını hapiste veya sürgünde yazdı. 16 Eylül 1982 tarihindeki, İsrail yanlısı aşırı sağcı Hıristiyan Falanjist milislerin Batı Beyrut’ta, Sabra ve Şatilla adındaki Filistin mülteci kamplarını basarak çocuklar dâhil binlerce kişiyi katlettiği korkunç kıyımdan sonra “Gölgeyi Yüksekten Övmek - Beyrut Kasidesi”ni yayımladı. Bu şiiriyle, 1984 yılında Sovyetler Birliği’nin verdiği Lenin Ödülü’nü aldı. Tüm yapmak istediği, Filistin’de süren savaşa dünyanın ilgisini biraz olsun çekebilmekti: “Filistinlilerin ölümleriyle ilgili haberler, hava durumu haberlerine benzedi, her gün ortalama beş şehit var; karakollarda, duvar diplerinde ölümler. Fakat ölümler alışılan bir durum olunca, kimse öfkelenmiyor, iğrenmiyor; acı ve dayanışma dahi can sıkıcı bir hâl alıyor. Dünya Berlin Duvarı’nın yıkılışını kutlamasına rağmen -ki küçük bir duvardı- aynı dünya İsrail’in Filistin etrafına 600 km. duvar örmesini nasıl kabul eder?” Onu en çok yaralayan ise Filistin’de yaşananlara tepki olarak Arap dünyasından hiçbir yankı gelmemesiydi.
‘Vatanıyla yalnız’ kaldı
Mahmud Derviş’in şiiri, benzer bir mücadele tarihini paylaştığı Yannis Ritsos’un sınıflandırmasıyla “epik lirizm” olarak tanımlanabilir. Bu ilginç tanımlamada onun şiirinin iki yönü üzerinde de durma çabası görülmektedir. Öncelikle, Filistin halkının yaşam mücadelesini anlatan ve bu mücadeleyi destanlaştıran yapıtlar gelir. En bilinen şiirlerinden biri olan “Kimlik Kartı”nda, “Ortadoğu’nun beyazları”na, İsraillilere karşı verilen var olma savaşı belirgindir: “kaydet, ben bir arabım/ kart numaram elli bin/ sekiz çocuğum var/ dokuzuncusu önümüzdeki yaz geliyor/ kızdın mı?/ (...)/ kaydet, ben bir arabım/ bir ismim ben/ bu çılgın dünyada sebatlı/ ama lütfen yaz/ her şeyden öte/ kimseden nefret etmem ben/ kimseyi soymam/ ama aç bırakıldığımda/ yerim etini beni yağmalayanın/ açlığımdan sakın/ sakın gazabımdan.”
Aynı zamanda bir savaş diline mahkûm olmamak gerekliliğinin de bilincindedir Derviş: “Şiir hayatın ihtişamının ilahisi, ezgisi olmak, çirkin şeylere karşı güzellikle mücadele etmek, savaşa karşı barışı barındırmak zorundadır. İşgale, küçük düşürmelere, adaletsizliğe, haksızlığa karşı çok yazdık, ancak şimdi Filistinlinin bir aşk şiiri yazması, aynı zamanda hem hakkı hem de sorumluluğudur.” der. Dünya kamuoyunda “vatanıyla yalnız” kalışındaki bu trajik adanmışlığa rağmen, yeni bir yaşam imkânını düşlemeyi hiç bırakmaz. Derviş’in, ülkesinin sesleriyle dolu benzersiz imgeleri okurunu bir anda şiirin uzamına çekmekte ehildir. Şiirinin nabzı yaşamla, sıcaklıkla, samimiyetle ve bazen de özel, çocuksu bir şefkatle atar.
Mahmud Derviş’in vefatıyla birlikte, öncelikle Filistin halkı olmak üzere hepimiz, tüm insanlık, son büyük sözcülerimizden birini yitirdik. Onun şu dizeleri bundan böyle hepimiz için geçerli: “Yeryüzü bizi kazıyor/ bizi son, o dar geçişe doğru sıkıştırıyor/ artık geçebilmek için organlarına kıyılması gereken bir vücuduz.”