Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Eğlencenin,Paylaşımın Zirveye Vurdugu adres Forumca ...
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
İsyankar
Paylaşımcı
Paylaşımcı
İsyankar


Mesaj Sayısı : 958
Yaş : 37
Nerden : Nereye:))
Ruh Hali : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1107
Takım : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1446
Kayıt tarihi : 29/09/08

Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Empty
MesajKonu: Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler   Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Icon_minitime10/7/2008, 4:20 pm

Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler General İgnat'yev (Rus Büyükelçisi)

1870 Fransa-Prusya Harbinden hemen sonra, Bismarkın da desteğini kazanan Rusya, 31 Ekim 1870 tarihinde,Paris Antlaşmasının Karadeniz'de Rus Donanması bulundurmasını yasaklayan maddesini yürürlükten kaldırdığını ilan etti.

Hiçbir devlet buna karşı çıkmayınca, Rusya yeniden "Karadeniz ve Boğazlar" konusunda en büyük söz sahibi yabancı ülke konumuna gelmiş oldu. Kendini daha güçlü hisseden Rusya'da yeniden "Çar Grad" İstanbul'u ele geçirme ve "Ayasofya'da" ayin yönetme arzusu ve siyaseti öne çıkmağa başladı. Bu akımın en büyük taraftarları " Pan Slavistler" oldu.

Rusya'nın tarihsel "sıcak denizlere inme" politikasının temelinde,güneyindeki Osmanlı Devletini parçalayarak topraklarını ele geçirme ve bir Dünya Gücü olma arzusu yatıyordu. Bunun için Kafkasya-Doğu Anadolu üzerinden Doğu Akdeniz ve Basra Körfezine inmek,Balkanlar üzerinden de Ege ve Adriyatik kıyılarına ulaşmak istiyordu. On dokuzuncu YY ikinci yarısında bu amacın önündeki en büyük engel, Osmanlı Ordu ve Donanmasından çok, Avrupa devletlerinin çıkar çatışması idi. Osmanlıdan istediğini alabilmesi için Avrupalı güçleri rahatsız etmeyecek bir strateji bulması ve uygulaması gerekiyordu. O zaman " Din Olgusunu" öne çıkararak Hıristiyanlık-Müslümanlık, ezilen halklar,masum din kardeşlerine karşı uygulanan Soykırım hikayeleri ve onları kurtarmak için büyük uğraş verme temaları bol bol işlenmeğe başlandı. İşte "Pan Slavizm" akımı bu düşüncelerden doğdu.

Pan Slavizm : "Türklerin zalim yönetimi altında inleyen, acı çeken Slav kardeşleri kurtarmak" bahanesi ile hem Slavlar, hem de Avrupalıların desteğini kazanmak, Türkleri Avrupa'dan kovmak, Balkanlar'da Rus hakimiyeti kurmak, İstanbul'u ele geçirerek "Ayasofya'ya Haç Dikmek" sloganı ile geniş çevrelerce gittikçe benimsenen bir akım oldu.İşte bu akımın en önemli temsilcilerinden biri olan General İgnat'yev 1864 yılında İstanbul'a Büyükelçi olarak atandı.

General Nikolay Pavloviç İgnat'yev: kariyeri itibariyle hem iyi bir asker hem de kendini geliştirmiş iyi bir diplomattır. 1856 yılında Londra'da ateşemiliterlik yapmış,bu görevi süresince Rusya'nın Osmanlı Politikası karşısındaki en büyük engel olarak kabul edilen İngiliz siyasileri ve halkını yakından tanıma imkanı bulmuştur. İki yıl sonra Buhara'ya gönderildiğinde ülkesini Türkistan'ı ele geçirmek için teşvik etmiş, 1859-1860'da da Çin'in başkenti Pekinde görev yapmış, dikkat, çeken başarılı çalışmaları sonunda generalliğe yükseltilmiş, Çarın yaverlerinden biri olmuştur.

İgnat'yev ilk defa 1861 yılında bir görevle İstanbul'a gönderilmiş ve bu sayede ileride uzun yıllar görev yapacağı Osmanlı Devleti ve toplumunun içinde bulunduğu ortamı tanıma imkanı bulmuştu. Rusya'ya dönüşünde de Dışişleri Bakanlığının en önemli bölümlerinden biri olan "Yakın Doğu Masasının" başına getirilmişti. Bu görevde kaldığı 1861-1864 yılları arasında hem Türkiye, hem de Balkan meseleleri ile yakından meşgul olduğu gibi, ülkesinin ve hatta Avrupa'nın büyük güçlerinin Balkan meselelerinde takip ettikleri siyasetin yaratıcısı ve uygulatıcısı olmuştur. Artık İgnat'yev Rusya'daki Pan-Slavist hareketin en büyük liderlerinden biri haline gelmişti. Bütün gayretlerini Eflak-Buğdan dışında,Sırplar,Karadağlılar ve Bulgarların bazen Osmanlı'ya bağlı ayrı bir Beylik, bazısının da bağımsız bir devlet haline gelmesi için uğraş vermeye yöneltecektir.

İşte 1864 yılında İstanbul'a Elçi olarak gönderilen general böylesine tecrübeli ve sanki özel olarak Türkler aleyhine çalışmak için yetiştirilmiş bir kişi gibidir.İstanbul'a geldiği ilk günden itibaren tıpkı haleflerinden "Prens Mençikof" gibi şımarık ve saldırgan tavırları ile sorun üzerine sorun yaratacak, Türk ve Müslümanları rahatsız eden kişiliği, davranışları onu İstanbul'da yaşayan Gayrimüslimlerin sevgilisi haline getirecektir. Bu tutum ve davranışlar; ulusal kimliklerinin geleceği için azınlıklara "büyük ümitler" verecek, onların hareketlenmeleri için teşvik edici olacaktır.

İgnat'yev zamanla Türk devlet adamları ile de yakın ilişkiler içine girmiş ve onları etkilemeyi başarmış ve hatta Saray'a bile etkinliğini duyurma imkanı bulmuştur. Dönemin en önemli isimlerinden biri olan Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, tamamen bu zatın etkisi altında bulunuyordu, hemen her hususta Elçinin reyi ile hareket eder bir durumda idi. Tabii ki bu tavsiyelerin büyük bir kısmının bölgede uygulanan Rus politikasına paralel bir yönde olması kaçınılmazdı. Halk İgnat'yev ile Sadrazam arasındaki yakın ilişkiyi; Mahmut Nedim Paşaya "Nedimov" hitabını yakıştırarak protesto ediyordu. Bu nedenle diyebiliriz ki, İgnat'yevin neden böylesine başarılı olduğunu anlayabilmek için, Mahmut Nedim paşayı biraz daha yakından tanımamız yararlı olabilir.

Dönemin en önemli Türk Devlet adamlarından biri olan Mahmut Nedim Paşa 1818'de İstanbul'da doğdu. Uzun yıllar Sayda, Şam, Trablusgarp gibi illerde valilik yaptıktan sonra 1867'de Bahriye Nazırı ( Denizcilik Bakanı) oldu. Bu dönemde Mahmut Nedim Paşa, Osmanlı toplumunda büyük reformlar yapma amacıyla kurulan "Genç Osmanlılar" Cemiyetinin en güvendikleri liderlerden biri durumundaydı. Çünkü bu cemiyet mensupları; aynı yıl yapmayı planladıkları bir darbenin başarılı olması halinde, onu Sadrazam yapmayı planlamışlardı. Teşebbüs Ali Paşa tarafından zamanında haber alınınca Genç Osmanlılar, özellikle Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi isimler çareyi yurt dışına kaçmakta buldular.

Mahmut Nedim Paşa 1871'de ilk defa Sadrazam oldu ve bir yıl sonra bu görevden azledildi, 1873'te Adana Valiliğine getirildi. Şansı 1875 yılında yeniden döndü ve ikinci defa sadarete getirildi. Burada ilginç bir bağlantıyı da sizlere sunmadan geçmek istemiyoruz. O da ,Mahmut Nedim Paşa ile yine zamanının en ünlü komutanlarından Hüseyin Avni Paşa arasındaki sürtüşmedir. Bu iki zatın yaşamı tıpkı bir tahtıravalli gibi idi. Biri yükselirken diğerini olabildiğince alçaltıyor, ezmek istiyordu. Mesela 1871 yılında Sadrazamlığa atanır atanmaz, Mahmut Nedim Paşa'nın ilk işi; Serasker (günümüzün Genel Kurmay Başkanı) olan Hüseyin Avni Paşayı hem görevinden azletmek ve hem de hasta hasta Isparta'ya sürgüne göndermek olmuştu. Bu olayın Seraskerin ruhunda derin izler bırakması kaçınılmazdı.Ama Hüseyin Avni Paşa iki yıl sonra yeniden Seraskerliğe ve 1874 yılında da Seraskerlik üzerinde kalmak şartı ile Sadrazamlığa getirildi. Mahmut Nedim Paşa 1875 yılında ikinci defa sadarete getirilince yine ilk işi Hüseyin Avni Paşayı İzmir Valiliğine göndermek oldu. Okuyucularımız neden bu iki paşa üzerinde durduğumuzu merak edebilirler. Biz sadece en üst kademede görev yapan kişiler arasındaki düşmanlığın bir ülkeyi ne gibi belalara karşı ve nasıl zayıf düşürdüğünü hatırlatmak istedik. Unutmamak gerekir ki söz konusu Hüseyin Avni Paşa; bir yıl sonra Mithat Paşa ile birlikte bir darbe yapıp Sultan Abdülaziz'i tahttan indirip yerine Şehzade Murat'ı, Beşinci Murat unvanı ile tahta çıkaran ve Sadrazam Mahmut Nedim Paşayı görevinden alan zattır. Ama bu kişi de, sabık Sultan Abdülaziz'in intiharından hemen sonra, bir hükümet toplantısı sırasında, Çerkez Hasan isimli bir fedainin intihar saldırısı ile hayatını kaybedecektir.

1875 yılına kadar dışarıdan alınan borçlarla Osmanlı Devleti tam bir borç batağına gömülmüş gibiydi. Devletin dış borçları ile demiryolu tahvilleri ve genel borç senetlerinin değeri 200 Milyon, halkın elinde bulunan borç senetleri de 106 milyon lira kadardı.(Devletin 1863-1864 bütçesi 340 milyon lira olduğuna göre,toplam borcun devletin yıllık bütçesine yaklaştığı açıkça görülebilir.) Bu büyük borç yükü için her yıl Avrupa'ya faiz ve amortisman bedeli olarak 14 milyon lira gönderiliyordu.

Dış borç faizleri %5 veya %6 görünmesine rağmen, teminindeki güçlük nedeni ile gerçek faizler %12'ye varmakta idi. Genel borçlanma,demiryolu faizleri de böyle idi. Karlı bir gelir kaynağı oldukları için, bu senetler hem Avrupa'da hem de Türkiye'de çok rağbet görüyordu. Avrupalı küçük yatırımcılar ve Osmanlı Halkının büyük bir kısmı bütçesini Osmanlı Devletinden aldığı bu faize göre düzenlemişti. Osmanlı borç ödemelerindeki her hangi bir değişiklik, bu kişisel bütçeleri alt üst edecek bir durum yaratabiliyordu.

Mahmut Nedim Paşa sadrazam olduktan hemen sonra, 1874 yılının gelir- gider durumunu açıklayınca, Osmanlı Hükümetinin mali durumu Avrupa basın yayın organlarında her gün tenkit edilen bir konu haline gelmişti. Sadrazam; büyük bir ihtimalle Rus Elçisi İgnat'yevin tavsiyesi ile, mali sorunları halletmek için bir plan hazırladı. Bu plana göre ,her yıl ödenmekte olan 14 milyon liranın 7'si tasarruf edilecek, bu tasarrufun 5 milyon lirası ile bütçe açığı karşılanacak, 2 milyon lira da askeri harcamalar için kullanılacaktı. Bu plan hükümetçe de kabul edilince 6 Ekim 1875'de bir kararname yayınlanarak; beş sene müddetle daimi borçların faizlerinin yarısının nakit, diğer yarısının da %15 faizli bir senetle ödeneceği ilan edildi.Bu kararname senet sahipleri üzerinde bir bomba etkisi yaptı. Avrupa kamu oyu tamamen Türklerin aleyhine döndü. Avrupa Halkları; "Türkler bizi dolandırdılar, paralarımızı sefahat alemlerinde yediler,bitirdiler, bunların bekası Avrupa için zararlıdır" sözlerini söylemeğe başladılar. Türkiye'de de halk gelişmelerden Sultan Abdülaziz'i sorumlu tutmaya başladı. Dolayısiyle Sultanın Taç ve tahtı sallanmaya başladı ve 6 ay bile geçmeden bir darbe ile tahttan indirildi. Bu kararnamenin İngiltere kamu oyunda ne derece olumsuz etki yarattığını, 1876 yılında Anadolu'yu gezen bir seyyah hatıralarında: " Osmanlı Devletinin faiz ve ana para ödemelerini durdurmasının İngiltere'de çok aleyhte bir hava yarattığını ve İngiliz vatandaşlarının cebinden bu nedenle bir milyon sterlini aşkın bir paranın buhar olup uçtu" sözleri ile anlatmaktadır. Geçen yazımızdan, son seçimde yenilgi almış Gladstone ve partisinin bu olumsuz ortamdan nasıl yararlandığını,Bulgaristan ajitasyonunu da kullanarak devletin politikasını nasıl Türk aleyhtarı ve Rus dostu bir politikaya dönüştürdüğünü hatırlıyoruz.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
İsyankar
Paylaşımcı
Paylaşımcı
İsyankar


Mesaj Sayısı : 958
Yaş : 37
Nerden : Nereye:))
Ruh Hali : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1107
Takım : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1446
Kayıt tarihi : 29/09/08

Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Empty
MesajKonu: Geri: Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler   Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Icon_minitime10/7/2008, 4:20 pm


Standart Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler
Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler General İgnat'yev (Rus Büyükelçisi)

1870 Fransa-Prusya Harbinden hemen sonra, Bismarkın da desteğini kazanan Rusya, 31 Ekim 1870 tarihinde,Paris Antlaşmasının Karadeniz'de Rus Donanması bulundurmasını yasaklayan maddesini yürürlükten kaldırdığını ilan etti.

Hiçbir devlet buna karşı çıkmayınca, Rusya yeniden "Karadeniz ve Boğazlar" konusunda en büyük söz sahibi yabancı ülke konumuna gelmiş oldu. Kendini daha güçlü hisseden Rusya'da yeniden "Çar Grad" İstanbul'u ele geçirme ve "Ayasofya'da" ayin yönetme arzusu ve siyaseti öne çıkmağa başladı. Bu akımın en büyük taraftarları " Pan Slavistler" oldu.

Rusya'nın tarihsel "sıcak denizlere inme" politikasının temelinde,güneyindeki Osmanlı Devletini parçalayarak topraklarını ele geçirme ve bir Dünya Gücü olma arzusu yatıyordu. Bunun için Kafkasya-Doğu Anadolu üzerinden Doğu Akdeniz ve Basra Körfezine inmek,Balkanlar üzerinden de Ege ve Adriyatik kıyılarına ulaşmak istiyordu. On dokuzuncu YY ikinci yarısında bu amacın önündeki en büyük engel, Osmanlı Ordu ve Donanmasından çok, Avrupa devletlerinin çıkar çatışması idi. Osmanlıdan istediğini alabilmesi için Avrupalı güçleri rahatsız etmeyecek bir strateji bulması ve uygulaması gerekiyordu. O zaman " Din Olgusunu" öne çıkararak Hıristiyanlık-Müslümanlık, ezilen halklar,masum din kardeşlerine karşı uygulanan Soykırım hikayeleri ve onları kurtarmak için büyük uğraş verme temaları bol bol işlenmeğe başlandı. İşte "Pan Slavizm" akımı bu düşüncelerden doğdu.

Pan Slavizm : "Türklerin zalim yönetimi altında inleyen, acı çeken Slav kardeşleri kurtarmak" bahanesi ile hem Slavlar, hem de Avrupalıların desteğini kazanmak, Türkleri Avrupa'dan kovmak, Balkanlar'da Rus hakimiyeti kurmak, İstanbul'u ele geçirerek "Ayasofya'ya Haç Dikmek" sloganı ile geniş çevrelerce gittikçe benimsenen bir akım oldu.İşte bu akımın en önemli temsilcilerinden biri olan General İgnat'yev 1864 yılında İstanbul'a Büyükelçi olarak atandı.

General Nikolay Pavloviç İgnat'yev: kariyeri itibariyle hem iyi bir asker hem de kendini geliştirmiş iyi bir diplomattır. 1856 yılında Londra'da ateşemiliterlik yapmış,bu görevi süresince Rusya'nın Osmanlı Politikası karşısındaki en büyük engel olarak kabul edilen İngiliz siyasileri ve halkını yakından tanıma imkanı bulmuştur. İki yıl sonra Buhara'ya gönderildiğinde ülkesini Türkistan'ı ele geçirmek için teşvik etmiş, 1859-1860'da da Çin'in başkenti Pekinde görev yapmış, dikkat, çeken başarılı çalışmaları sonunda generalliğe yükseltilmiş, Çarın yaverlerinden biri olmuştur.

İgnat'yev ilk defa 1861 yılında bir görevle İstanbul'a gönderilmiş ve bu sayede ileride uzun yıllar görev yapacağı Osmanlı Devleti ve toplumunun içinde bulunduğu ortamı tanıma imkanı bulmuştu. Rusya'ya dönüşünde de Dışişleri Bakanlığının en önemli bölümlerinden biri olan "Yakın Doğu Masasının" başına getirilmişti. Bu görevde kaldığı 1861-1864 yılları arasında hem Türkiye, hem de Balkan meseleleri ile yakından meşgul olduğu gibi, ülkesinin ve hatta Avrupa'nın büyük güçlerinin Balkan meselelerinde takip ettikleri siyasetin yaratıcısı ve uygulatıcısı olmuştur. Artık İgnat'yev Rusya'daki Pan-Slavist hareketin en büyük liderlerinden biri haline gelmişti. Bütün gayretlerini Eflak-Buğdan dışında,Sırplar,Karadağlılar ve Bulgarların bazen Osmanlı'ya bağlı ayrı bir Beylik, bazısının da bağımsız bir devlet haline gelmesi için uğraş vermeye yöneltecektir.

İşte 1864 yılında İstanbul'a Elçi olarak gönderilen general böylesine tecrübeli ve sanki özel olarak Türkler aleyhine çalışmak için yetiştirilmiş bir kişi gibidir.İstanbul'a geldiği ilk günden itibaren tıpkı haleflerinden "Prens Mençikof" gibi şımarık ve saldırgan tavırları ile sorun üzerine sorun yaratacak, Türk ve Müslümanları rahatsız eden kişiliği, davranışları onu İstanbul'da yaşayan Gayrimüslimlerin sevgilisi haline getirecektir. Bu tutum ve davranışlar; ulusal kimliklerinin geleceği için azınlıklara "büyük ümitler" verecek, onların hareketlenmeleri için teşvik edici olacaktır.

İgnat'yev zamanla Türk devlet adamları ile de yakın ilişkiler içine girmiş ve onları etkilemeyi başarmış ve hatta Saray'a bile etkinliğini duyurma imkanı bulmuştur. Dönemin en önemli isimlerinden biri olan Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, tamamen bu zatın etkisi altında bulunuyordu, hemen her hususta Elçinin reyi ile hareket eder bir durumda idi. Tabii ki bu tavsiyelerin büyük bir kısmının bölgede uygulanan Rus politikasına paralel bir yönde olması kaçınılmazdı. Halk İgnat'yev ile Sadrazam arasındaki yakın ilişkiyi; Mahmut Nedim Paşaya "Nedimov" hitabını yakıştırarak protesto ediyordu. Bu nedenle diyebiliriz ki, İgnat'yevin neden böylesine başarılı olduğunu anlayabilmek için, Mahmut Nedim paşayı biraz daha yakından tanımamız yararlı olabilir.

Dönemin en önemli Türk Devlet adamlarından biri olan Mahmut Nedim Paşa 1818'de İstanbul'da doğdu. Uzun yıllar Sayda, Şam, Trablusgarp gibi illerde valilik yaptıktan sonra 1867'de Bahriye Nazırı ( Denizcilik Bakanı) oldu. Bu dönemde Mahmut Nedim Paşa, Osmanlı toplumunda büyük reformlar yapma amacıyla kurulan "Genç Osmanlılar" Cemiyetinin en güvendikleri liderlerden biri durumundaydı. Çünkü bu cemiyet mensupları; aynı yıl yapmayı planladıkları bir darbenin başarılı olması halinde, onu Sadrazam yapmayı planlamışlardı. Teşebbüs Ali Paşa tarafından zamanında haber alınınca Genç Osmanlılar, özellikle Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi isimler çareyi yurt dışına kaçmakta buldular.

Mahmut Nedim Paşa 1871'de ilk defa Sadrazam oldu ve bir yıl sonra bu görevden azledildi, 1873'te Adana Valiliğine getirildi. Şansı 1875 yılında yeniden döndü ve ikinci defa sadarete getirildi. Burada ilginç bir bağlantıyı da sizlere sunmadan geçmek istemiyoruz. O da ,Mahmut Nedim Paşa ile yine zamanının en ünlü komutanlarından Hüseyin Avni Paşa arasındaki sürtüşmedir. Bu iki zatın yaşamı tıpkı bir tahtıravalli gibi idi. Biri yükselirken diğerini olabildiğince alçaltıyor, ezmek istiyordu. Mesela 1871 yılında Sadrazamlığa atanır atanmaz, Mahmut Nedim Paşa'nın ilk işi; Serasker (günümüzün Genel Kurmay Başkanı) olan Hüseyin Avni Paşayı hem görevinden azletmek ve hem de hasta hasta Isparta'ya sürgüne göndermek olmuştu. Bu olayın Seraskerin ruhunda derin izler bırakması kaçınılmazdı.Ama Hüseyin Avni Paşa iki yıl sonra yeniden Seraskerliğe ve 1874 yılında da Seraskerlik üzerinde kalmak şartı ile Sadrazamlığa getirildi. Mahmut Nedim Paşa 1875 yılında ikinci defa sadarete getirilince yine ilk işi Hüseyin Avni Paşayı İzmir Valiliğine göndermek oldu. Okuyucularımız neden bu iki paşa üzerinde durduğumuzu merak edebilirler. Biz sadece en üst kademede görev yapan kişiler arasındaki düşmanlığın bir ülkeyi ne gibi belalara karşı ve nasıl zayıf düşürdüğünü hatırlatmak istedik. Unutmamak gerekir ki söz konusu Hüseyin Avni Paşa; bir yıl sonra Mithat Paşa ile birlikte bir darbe yapıp Sultan Abdülaziz'i tahttan indirip yerine Şehzade Murat'ı, Beşinci Murat unvanı ile tahta çıkaran ve Sadrazam Mahmut Nedim Paşayı görevinden alan zattır. Ama bu kişi de, sabık Sultan Abdülaziz'in intiharından hemen sonra, bir hükümet toplantısı sırasında, Çerkez Hasan isimli bir fedainin intihar saldırısı ile hayatını kaybedecektir.

1875 yılına kadar dışarıdan alınan borçlarla Osmanlı Devleti tam bir borç batağına gömülmüş gibiydi. Devletin dış borçları ile demiryolu tahvilleri ve genel borç senetlerinin değeri 200 Milyon, halkın elinde bulunan borç senetleri de 106 milyon lira kadardı.(Devletin 1863-1864 bütçesi 340 milyon lira olduğuna göre,toplam borcun devletin yıllık bütçesine yaklaştığı açıkça görülebilir.) Bu büyük borç yükü için her yıl Avrupa'ya faiz ve amortisman bedeli olarak 14 milyon lira gönderiliyordu.

Dış borç faizleri %5 veya %6 görünmesine rağmen, teminindeki güçlük nedeni ile gerçek faizler %12'ye varmakta idi. Genel borçlanma,demiryolu faizleri de böyle idi. Karlı bir gelir kaynağı oldukları için, bu senetler hem Avrupa'da hem de Türkiye'de çok rağbet görüyordu. Avrupalı küçük yatırımcılar ve Osmanlı Halkının büyük bir kısmı bütçesini Osmanlı Devletinden aldığı bu faize göre düzenlemişti. Osmanlı borç ödemelerindeki her hangi bir değişiklik, bu kişisel bütçeleri alt üst edecek bir durum yaratabiliyordu.

Mahmut Nedim Paşa sadrazam olduktan hemen sonra, 1874 yılının gelir- gider durumunu açıklayınca, Osmanlı Hükümetinin mali durumu Avrupa basın yayın organlarında her gün tenkit edilen bir konu haline gelmişti. Sadrazam; büyük bir ihtimalle Rus Elçisi İgnat'yevin tavsiyesi ile, mali sorunları halletmek için bir plan hazırladı. Bu plana göre ,her yıl ödenmekte olan 14 milyon liranın 7'si tasarruf edilecek, bu tasarrufun 5 milyon lirası ile bütçe açığı karşılanacak, 2 milyon lira da askeri harcamalar için kullanılacaktı. Bu plan hükümetçe de kabul edilince 6 Ekim 1875'de bir kararname yayınlanarak; beş sene müddetle daimi borçların faizlerinin yarısının nakit, diğer yarısının da %15 faizli bir senetle ödeneceği ilan edildi.Bu kararname senet sahipleri üzerinde bir bomba etkisi yaptı. Avrupa kamu oyu tamamen Türklerin aleyhine döndü. Avrupa Halkları; "Türkler bizi dolandırdılar, paralarımızı sefahat alemlerinde yediler,bitirdiler, bunların bekası Avrupa için zararlıdır" sözlerini söylemeğe başladılar. Türkiye'de de halk gelişmelerden Sultan Abdülaziz'i sorumlu tutmaya başladı. Dolayısiyle Sultanın Taç ve tahtı sallanmaya başladı ve 6 ay bile geçmeden bir darbe ile tahttan indirildi. Bu kararnamenin İngiltere kamu oyunda ne derece olumsuz etki yarattığını, 1876 yılında Anadolu'yu gezen bir seyyah hatıralarında: " Osmanlı Devletinin faiz ve ana para ödemelerini durdurmasının İngiltere'de çok aleyhte bir hava yarattığını ve İngiliz vatandaşlarının cebinden bu nedenle bir milyon sterlini aşkın bir paranın buhar olup uçtu" sözleri ile anlatmaktadır. Geçen yazımızdan, son seçimde yenilgi almış Gladstone ve partisinin bu olumsuz ortamdan nasıl yararlandığını,Bulgaristan ajitasyonunu da kullanarak devletin politikasını nasıl Türk aleyhtarı ve Rus dostu bir politikaya dönüştürdüğünü hatırlıyoruz.

1876 yılı başlarında, her ne kadar Mahmut Nedim Paşanın, İgnat'yev destekli politikası iflas etmiş görünüyorsa da, İstanbul ve Balkanlarda Rus Büyükelçisi'nin Pan Slavizm politikası zirvededir. Artık general, ortamı hazır görmüştür ve tıpkı Türkistan bölgesinde olduğu gibi, Balkanlarda da Rusya'yı savaşa yönlendirmektedir. İgnatyev Rusya ile birlikte Balkanlarda yaşayan Gayrimüslim Osmanlı halklarının da çıkacak bir savaşta, Rus Orduları yanında mücadele etmeleri için gerekli ortamı hazırlamıştır. (Yine önceden söylediğimiz gibi) Bu şartlar altında, 23 Aralık 1876 tarihinde İstanbul'da Yapılan Tersane Konferansının başarısız olması kaçınılmazdı. Konferans başarısız olunca da yine Büyükelçinin teşviği ve tavsiyesi ile 1877-1878 Türk-Rus savaşı başladı.

Savaştan sonra galip devlet Rusya ile, yapayalnız ve yenik Osmanlı Devleti arasında adeta dikte edilircesine imzalanan ve Türkleri Midye- Enez hattının doğusuna kadar tamamen Avrupa dışına iten Yeşilköy ( Ayastefanos 3 Mart 1878) Antlaşmasının her satırı İgnatiyev'in, kin ve nefret kusan ve bu konuda durmak bilmeyen kaleminden çıkmış gibidir. Bu ünlü Pan Slavist lider sonunda görevini başarmış ve Türklere en büyük darbeyi indirmiştir. Bu arada Ermenileri de unutmamış ve Türk devletinin başına günümüze kadar gelecek şekilde bela olacak büyük bir sorunun temelini atmıştır. İgnatiev Ermeni patriğinin ricası ile " Ermenilerin yaşadığı illerde ıslahat yapılması ve onların bölgede yaşayan Kürt ve Çerkez Aşiretlerine karşı korunması" ile ilgili ünlü 16 ncı maddeyi Antlaşmaya ekleyecektir. Bu madde Berlin Antlaşmasında da (13 Haziran-13 Temmuz 1878) unutulmayacak ve 61 nci madde olarak antlaşma metnine dahil edilecektir. Ermenilerin örgütler kurup teşkilatlanmaları ve dış destekli isyanları başlatmalarına daha 15-20 yıl vardır,ama artık temeller İgnatyev tarafından atılmıştır.

Dr. M. Galip BAYSAN
____________________
Cumhuriyet; düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.

Mustafa Kemal ATATÜRK
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
İsyankar
Paylaşımcı
Paylaşımcı
İsyankar


Mesaj Sayısı : 958
Yaş : 37
Nerden : Nereye:))
Ruh Hali : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1107
Takım : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1446
Kayıt tarihi : 29/09/08

Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Empty
MesajKonu: Geri: Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler   Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Icon_minitime10/7/2008, 4:21 pm

Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Gladstone "1809-1898"

Tarihte Türklere karşı ilk soykırım iddiaları, Osmanlı Devletinin zayıflığının açığa çıktığı "Napolyon Savaşları" döneminde, "milliyetçilik" akımlarının Osmanlı Gayrimüslim tebaasını harekete geçirmesiyle birlikte başlamıştır.

Avrupa'nın Hıristiyan ülkeleri; İsyan eden Osmanlı Gayrimüslimlerine karşı kendilerini dinen ve ırk olarak borçlu hissettiler.Onlara doğrudan ve endirekt yardım için çareler aradılar. Bu devletler için en önemli husus, zayıf Osmanlı Ordusuna karşı savaşmaktan çok, kendi kamu oylarının Türklere karşı yapılacak müdahaleler için ikna edilmeleri ve savundukları "çağdaş, medeni ve insancıl ideallere" ters düşmemeleriydi. O zaman da propaganda ile "Türklerin ve Müslümanların karalanması" görüşü benimsendi. Osmanlının daha ziyade dinsel anlayışından kaynaklanan geniş hoşgörüsü nedeni ile, yabancılar ve Gayrimüslimlere tanınan "özel haklar" ve kapitülasyonlardan yararlanarak oluşturulan ve 1800'lü yıllardan itibaren yayılan misyoner ve azınlık okullarının gayretleri ile içerde milliyetçi isyanlar başlatılırken, Avrupalı Güçler bu isyanların bastırılması sırasında meydana gelen olayları ve isyancıların kayıplarını olumsuz ve abartılı bir şekilde kendi halklarına aktardılar. Böylece Osmanlı devletinden ayrılmak isteyen değişik toplumlar için değişik soykırım iddiaları doğmuş oldu.

Mesela 1808'de "Sırp İsyanı" çıktığında, Sırplar bölgede tam bir kıyım yaptılar, İsyanı bastırma yolunda alınan tedbirlere, Avrupalılar; günümüze benzer şekilde "Sırplara Soykırım yapılıyor" iddiaları ile karşı çıktılar ve 10 sene bile geçmeden (1816'da) Sırbistan Devleti kuruldu. Benzer şekilde 1820 lerde başlatılan "Mora İsyanı" sırasında, isyancıların parolası: " Hiçbir Türk kalmayacak ne Mora'da nede dünyada" idi. Bu şarkı her yerde söylenerek Mora'da Türk bırakılmadı, buna rağmen Avrupa başkentlerinde "Türklerin zalimlikleri anlatıldı ve masum Yunan halkının özgürlüğü için yardım kampanyaları başlatıldı ve gönüllüler toplandı." Bu kampanyalar sonucu oluşturulan siyasi atmosfer içinde, Avrupa'nın güçlü ülkeleri kendi kamu oylarının baskısına fazla dayanamadılar! ve müdahale kararı aldılar. İngiltere-Fransa ve Rusya Donanmaları, savaş ilanına bile gerek görmeden dost gibi yaklaşarak Navarinde Osmanlı Donanmasını bir baskınla yok ettiler.Olay tam bir "Soykırımdı". O gün ( 20 Ekim 1827) 10.000'den fazla Türk genci; daha ne olduğunu anlayamadan denizin dibine gönderildi. Bir yıl geçmeden Rus Ordularının sınırı geçmeleri ile başlayan (1828-1829) Türk-Rus Savaşı sonunda imzalanan bir anlaşma (1829 Edirne Anlaşması) ile yeni bir "Yunan Devleti" doğmuş oldu.

Batıda "Barbar Türk- Zalim Türk" imajının verimliliğini gören Osmanlı'nın Gayrimüslim azınlıkları bu senaryoya sıkı sıkıya bağlandılar. Hele Kırım Harbi sonunda, 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanından sonra olaylar gittikçe gelişti. Lübnan'da çıkarılan isyanı bastırmak için Fransızlar: o bölgede yaşayan Hıristiyanlara "Soykırım uygulanıyor, bunu önlemek istiyoruz" bahanesi ile, Lübnan'a 5000 kişilik bir güç gönderip Hıristiyan Marunilere özel haklar sağlarken (1861), isyanı önlemeye çalışan devlet görevlileri ve Müslüman Halk temsilcileri kurulan sehpalarda can verdiler. Benzer olaylar Eflak- Buğdan ve Girit Eyaletlerinde de oluştu, Avrupa Devletlerinin büyük baskısı ve emri vakilerle tıpkı Lübnan gibi Eflak-Buğdan'a müşterek olarak bazı haklar tanındı (2 Kasım 1861) ve Girit'in yönetimine de yeni bir düzen getirildi(1867)

Türkler "Soykırım iddiaları" konusunda en büyük darbeyi 1875 yılında başlayan "Bulgar Ayaklanması" sırasında, hiç umulmadık bir yönden, o güne kadar Lord Palmerston'un ortaya koyduğu genel politika nedeni ile dost bilinen İngiltere'den aldılar. 1870'lerde İstanbul da Rus Büyükelçisi General İgnatiev ve onun "Pan Slavist Politikası" sonucu Balkanlar'da büyük fırtınalar oluşurken, Batı dünyasında Türklerin güvendiği tek ülke olan İngiltere'de de bir adam, bu zamanın süper gücünün devlet politikasını, Türklerin aleyhine çeviriyordu. Bu kişi ilk defa 1868 yılında iktidara gelen, ülkesinde Türk aleyhtarı "bir ekol" yaratan ve günümüzde dahi bu ekole sıkı sıkıya bağlı taraftarları bulunan Başbakan Gladstone'dur. Bu kişiyi yakından tanımak ve bilmek, günümüz Avrupası'nda meydana gelen ve hatta gelebilecek olayları anlamak isteyen her Türk aydını için kaçınılmaz bir görev olmalıdır. İşte bu nedenle biz bu yazımızda, bu büyük "Türk Düşmanı" politikacıyı değişik yönleri ile ve ilk "Portre" olarak sizlere tanıtmak istedik. Gelecek yazılarımızda diğer Batı Dünyasında "Soykırım iddialarının mimarları olan" diğer önemli isimleri sizlere sunmaya devam edeceğiz.Konuya ilgi duyan ziyaretçilerimizin bizi izlemelerini tavsiye ederiz.

William Ewart Gladstone: 1809-1898 yılları arasında yaşamış ve İngiltere'de 1868-1874, 1880-1885, 1886 ve 1892-1894 yılları arasında dört kez başbakanlık yapmış bir devlet adamıdır. İskoç kökenli bir aileden geliyordu. Eton'da ve Oxford'daki "Christ Church Collage" ( Kilise İsa Koleji)'nde eğitim gördü. Din adamı olmayı düşündüyse de babasının etkisiyle bundan vazgeçti. Meslek olarak politikayı seçen Gladstone: ilk defa 1832 yılında Parlamentoya seçildi. Politik hayatı boyunca dinsel görüşler çerçevesinde kalmasının ve detaylarını açıklayacağımız,Türk aleyhtarı faaliyetlerin nedeninin, onun çocukluk ve gençlik döneminde aldığı bu dinsel eğitim olduğu kanaatindeyiz. Onun 1839 yılında yazdığı tek kitabı dinle ilgilidir ve "The State in Its Relations With State" ( Kilise İle İlişkileri Bakımından Devlet) adını taşımaktadır. 1834-5 yıllarında ilk defa Maliye Bakanı olarak hükümette yer aldı. 1852'de ikinci defa Maliye Bakanı iken, Kırım Savaşı için çıkan bir anlaşmazlık nedeni ile 1855 yılında hükümetten ayrıldı.

Türk taraftarı bir politika benimseyen Lord Palmerston'un ölümünden (1865) bir yıl bile geçmeden, Gladstone; Kırım Savaşı sonunda imzalanan Paris Antlaşması gereği,Rusya'nın Karadeniz'de donanma bulunduramayacağı maddesi aleyhinde ve mevcut kısıtlamaların kaldırılması lehinde konuşmalar yapmaya başladı. Genelde Kırım Savaşına katılmayı bir siyasi hata olarak kabul ediyordsu. Bundan cesaret alan Rusya, 1870'de bu kısıntıyı tanımadığını ilan etti ve İstanbul'daki Büyükelçisi, o da ünlü bir Türk düşmanı ve Balkanlarda "Pan Slavizm" politikasının gerçekleştirilmesinin baş mimarı olan General İgnatiyev'in tavsiyesine uyarak Karadeniz ve Balkan topraklarındaki faaliyetlerini hızlandırdı. İngiltere-Türkiye arasındaki ittifakı bozmak için Bulgar Hıristiyanlığını kullandı. Gönderdiği silah ve ajanlarla değişik yerlerde isyanlar başlattı.

1874 senesi başlarında Parlemento'yu feshederek seçime giden Başbakan Gladstone ve partisi seçimlerde ağır bir yenilgi alınca, Parti Başkanlığından ayrılmış ve Hawarden'deki malikanesine çekilmişti. Rusların tahriki ile başlatılan isyanları bastırma konusunda Osmanlı Devletinin aldığı tedbirler Batı Başkentlerine bir "Soykırım" olarak yansıtıldı. Fırsatı kaçırmak istemeyen Gladstone isyanları bastırmayı başaran Osmanlı Devletine karşı, Başbakan Disraeli tarafından gerekli müdahalenin yapılmadığı iddiası ile, yeniden siyasete döndü. Gladstone artık bir devlet adamından çok bir "Haçlı Savaşçısı" gibi davranıyordu. Her fırsatta bir Rusya dostu ve Türk düşmanı olduğunu göstermekten sakınmıyordu. Adeta gençliğinde hayal ettiği "Din Adamı" kimliğine kavuşmuş gibi idi. Kendi Partisini de, dış politikada Türklerin aleyhine yönlendirdi. İşte o zaman Liberal Partiye mensup gazeteler, Rus basınından daha fazla "Türk zulümleri ve barbarlığı" yazılarıyla doldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
İsyankar
Paylaşımcı
Paylaşımcı
İsyankar


Mesaj Sayısı : 958
Yaş : 37
Nerden : Nereye:))
Ruh Hali : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1107
Takım : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1446
Kayıt tarihi : 29/09/08

Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Empty
MesajKonu: Geri: Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler   Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Icon_minitime10/7/2008, 4:21 pm

Gladstone'un bizzat kaleme aldığı Bulgar Dehşeti ve Doğu Meselesi "Bulgarian Horrors And The Question of The East" adlı broşürü, Sultan Abdülhamit'in Eyüp'te kılıç kuşanmasından bir gün önce Londra'da piyasaya çıkmıştı. Bu broşür İngiltere'de 1 hafta içinde 40.000 adet sattı. Hemen Rusça'ya çevrildi ve bu çeviri de Moskova'da bir ay içinde 10.000 alıcı buldu. Bu baskı o günlerin Rusyası için bir rekordu. Broşürdeki "Türklerin mahvedip aşağıladıkları vilayetlerdeki tüm istismarları ortadan kaldırmak için en iyi yol olarak onların pılı pırtılarını toplayıp Avrupa'dan gitmeleri gerek" sözleri, Moskova ve St.Petersburg'da broşürü okuyanın çok hoşuna gidiyordu. Mevcut bunalımı Balkan Yarımadası dışına çıkarmakta yarar görmeyen devlet adamları bu çağrıyı fazla ateşli buluyorlardı. Yine de gerek eski bir Başbakanın yayınladığı broşür, gerekse İngiltere ve Rusya'daki protestolar, kamu oyunu hareketlendirdi ve hükümetlerin politikalarının geliştirilmesinde etkili oldu.

" Bulgaristan Dehşeti" adlı broşür, İngiliz halkı üzerinde o kadar etkili oldu ki, adeta kapışıldı ve bir ay içinde satışı 200.000'e yükseldi. Böylece Bulgar davası kısa süre içinde sayısız taraftar kazandı. Gladstone'un taraftarları gerek Liberal Parti içinde gerekse dışında çalıştılar, toplantılar yaparak bir grup oluşturdular. Bu grup 8 Aralık 1876 günü ( Yani Balkanlardaki karışıklıkları önleme amacı ile 23 Aralıkta İstanbul'da yapılan tarihi Tersane konferansından sadece iki hafta önce) St.James Hall'de "Doğu Sorunu" konusunda büyük bir ulusal toplantı düzenledi. Bu konferanslara İngiltere'nin belirli bir konuda dış politikasına baskı yapmak amacıyla, o güne kadar görmediği şekilde bir aydınlar grubu katıldı. Konuşmacılar değişik fikirler öne sürdüler ama sonunda Türkiye'yi reformlar yapmaya zorlamak için, İngiliz Hükümetinin Rusya ile işbirliği yapması gerektiği hususunda fikir birliğine vardılar. Bilindiği gibi Rusya Türkiye'nin en büyük düşmanı , Hıristiyan ve Slav olan Bulgarların da en büyük destekçisi idi. Konferansın sonunda en önemli konuşmacı kabul edilen Gladstone İngiltere ve Rusya'nın Türk tebaası olan Hıristiyanlara özgürlüklerini sağlamak için verdikleri müşterek desteği açıklama anlamı taşıyan bir Jestte bulunarak, Rusya'nın İngiltere'deki propaganda temsilcisi bayan Olga Navikoff'un koluna girdi. Savaşa kadar 1876-1877 kışı boyunca "Doğu Sorunu" tartışma konusu olmaya devam etti. Ama artık olan olmuş, İngiliz devlet politikası Gladstone sayesinde değişmiş, İngiltere, Osmanlı topraklarında yaşayan Hıristiyanları koruma amacı ile Rusya'nın dostu ve Türklerin baş düşmanlarından biri haline getirilmişti.

1870'lerin ortalarında İngilizleri Türk düşmanı haline getiren olay sadece Rusların propagandası ve Gladstone'un tek taraflı gayretleri değildi. Dinsel ve ırksal dayanışma arzusunun dışında asıl sebep ekonomikti. 1869" da İngiliz,Fransız sermayesi ve Mısırlıların iş gücü ile açılan Süveyş Kanalı; geçen 5-6 yıllık süre içinde bütün hisseleri ile tamamen bu iki ülke sermayedarlarının eline geçmişti. Ayrıca Osmanlı Devletine verilen borç faizlerinin tamamının zamanında ödenemeyeceği ile ilgili 6 Ekim 1875 tarihinde çıkarılan kararname, İngiliz ve Fransız halkı üzerinde çok olumsuz bir etki yaratmıştı. Bu olumsuz akımlardan en çok yararlananlar da Bulgar davasını destekleyen Rus ve İngiliz propagandacıları oldu.

Gladstone'un çalışmalarının dönemin İngilteresinde ne kadar önemli kabul edildiğini açıklarken, hepimizin çok iyi tanıdığı iki ünlü ismin görüş ve davranışlarını da sizlerle paylaşmak istiyoruz.Bu iki isim Karl Marx ve Charles Darwindir.


11 Aralık 1876'da Marx, Friedrich Engels'e yazdığı bir mektupta, yukarıda belirttiğimiz St.James Toplantısını detaylı bir şekilde anlatıyor ve Gladstone'un Bn. Navikoff'la beraber konferanstan nasıl "çalım satarak" kol kola çıktığını tarifle, İngiltere ve Rusya arasında daha şimdiden bir ittifak kurulmasından duyduğu endişeyi dile getiriyordu. Marx Çarlık Rusyası'na , Avrupa'daki bütün reaksiyoner hareketlerin büyük desteği ve Batı Uygarlığı için ciddi bir tehlike gözü ile bakmaktaydı. Das Kapital'in 2nci ve 3ncü ciltleri üzerindeki çalışmalarını konferanstan sonraya bıraktı ve Gladstone'un Rus taraftarı politikasını eleştiren üç makale yazdı.Makaleler en çok okunan muhafazakar bir İngiliz gazetesinde imzasız olarak yayınlandı. Bu makalelerinde Marx nazik, fakat güçlü ve inandırıcı bir şekilde; Gladstone'un yalanlamalarına rağmen, Bn.Navikoff ile gizli bir siyasal yazışma sürdürdüğünü ve Polonya'daki Rus baskısı karşısında sesini çıkarmazken, Bulgaristan'daki Türk baskısını protesto etmenin bir riyakarlık olduğunu savunuyordu.Gladstone'un Hıristiyan Bulgarların halklarını yüceltmesine karşı, Marx; Türk köylüsünün ahlaki değerlerini ve "Muhammedin Çocuklarının" bütün Hıristiyan sahtekarlara ve iki yüzlü gaddarlık tacirlerine karşı aldıkları sağlam, şerefli durumu yüceltiyordu.

Konuyla yakından ilgilenen ünlü bilgin Darwin'e gelince; "Bulgaristan Dehşetlerinin 6 Eylül 1876'da yayınlanmasından hemen sonra başlatılan "Bulgaristan'a yardım kampanyasına" ilk yardım edenlerden biri olmuş ve 19 Eylül günü 15 Pound yardımda bulunmuştur. Darwin St.James toplantısının yapılmasına büyük destek vermiş ve Bulgaristan'a yardım için Aralık1876 ve Ağustos 1877'de 15 ve 10 pound olmak üzere iki defa daha yardımda bulunmuştur. Darwin'in Bulgar Hıristiyanlarına yardım için verdiği bu destek pek çok hayranı için teşvik edici olmuştur. Gladstone'un Türk-Rus Savaşından hemen önce, 20.Mart 1877 Pazar günü yaptığı bir toplantıya Darwin de katılmış ve konuşmacıları desteklemiştir. O gün Gladstone'un yazdığı "Katliam Dersleri" adlı ikinci kitabı elindeydi ve konuşmalarının esasını bu kitap teşkil ediyordu. "Türk terörizmi-Barbarlığı" bu toplantıda uydurma senaryolarla düzenlenmiş olarak ele alınan tek konu oldu ve Darwin Gladstone'u büyük bir zevkle dinledi.

Burada dikkatinizi İstanbul'da yapılan "Tersane Konferansına" çekmek isteriz. Uzmanlar genellikle tarihsel gelişmelere bakarak, konferansın başarısız olmasını; "Mithat Paşanın aynı gün Meşrutiyeti ilan etmesine" veya Sultan Abdülhamit'in acemiliğine bağlarlarsa da biz aynı kanıda olmadığımızı, aslında konferansın başarısız olmasının Londra'da olduğu gibi diğer Avrupa başkentlerinde önceden planlandığını ve suçun Osmanlı Yönetimi ve siyasetinde olmadığını belirtmek istiyoruz. Nitekim Konferansa İngiltere'yi temsilen katılan, farklı siyasi parti mensubu olmalarına rağmen, bizce Gladstone ekolünün en büyük temsilcilerinden biri sayılması gereken Salisbury Markisi'nin İstanbul'daki ve daha sonra, Bakan ve Başbakan olduğu zamanlardaki tutum ve davranışlarını hatırlamak, bu iddiamızı kanıtlamak için yeterli olacaktır. ( Bu kişi yazı serimizin üçüncü ismi olacak ve etkili bir Portre olarak sizlere tanıtılacaktır.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
İsyankar
Paylaşımcı
Paylaşımcı
İsyankar


Mesaj Sayısı : 958
Yaş : 37
Nerden : Nereye:))
Ruh Hali : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1107
Takım : Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler 1446
Kayıt tarihi : 29/09/08

Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Empty
MesajKonu: Geri: Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler   Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler Icon_minitime10/7/2008, 4:21 pm

1877-78 Türk-Rus Savaşı bilindiği gibi Türk toplumuna büyük acılar getiren, maddi ve manevi çok ağır kayıplara uğratan bir savaş olmuştur. Biz sadece Bulgaristan'la ilgili kısa bilgiler vermek istiyoruz. Acaba Gladstone ve dostlarının Avrupa'da fırtınalar estirdiği soykırım iddialarının esası ve sonucu nasıl olmuştu?

1876 yılında isyanlar başlayınca, Bulgar isyancılar ilk adımda köylerinde yaşayan 1000'den fazla Türk köylüsünü öldürdüler. Olayın boyutu devlet görevlileri ve halkı fazlası ile heyecanlandırdı. Osmanlı Ordusu Sırbistan ve Karadağ'la savaş halinde olduğundan olaylara zabıta güçlerinin yanında halkın oluşturduğu milisler de katıldı. Çok fazla can ve mal kaybına sebep olan asiler yer yer sıkıştırılıp imha edilmeye başlandı. Olaylar bu hale dönüşünce de Hıristiyan Batı Dünyası daha önce ve daha sonra da göreceğimiz gibi "Bulgar Soykırımı, Bulgar Vahşeti" iddiası ile ayağa kalktı. Muhtelif resmi kayıtlara göre isyan sırasında ölen Bulgar sayısı3.000 ila 12.000 arsında tahmin edilirken Batılı Başkentlere bu rakamlar çok abartılı bir şekilde 100.000-200.000 olarak yansıtıldı.

Türk tarafına gelince, Osmanlı sınırlarının İstanbul kapılarına kadar itildiğini hatırlıyoruz. Balkanlarda yaşayan milyonlarca Türk insanı Ruslar,Romenler, Sırplar ve Bulgarlar tarafından yok edildiler,sürüldüler. Tanıkların ifadesine göre Edirne ve İstanbul şehirlerinde camiler göçmenlerle doldu. Açlık, yorgunluk ve salgın hastalıklar nedeni ile 300.000'den fazla insan sadece yollarda öldü. Bulgaristan'da yaşayan Türklerin sayısı yarıdan fazla azaldı. 260.000'den fazla Bulgar Müslüman halkı uygulanan zulüm ve baskı nedeni ile yok edildiler. Bu dönemde yine sadece Bulgaristan'dan göç ettirilen Türklerin sayısı 515.000 kadardır. Böylece Bulgaristan'daki Türklerin sayısı %52 azaltılınca, Bulgarlara da yaşadıkları toprakların çoğu üzerinde nüfus üstünlüğüne dayanan bir hak iddiasında bulunma şansı yaratılmış oldu.

Savaş sonunda imzalanan "Yeşil Köy- Ayastefanos" ve daha sonra "Berlin" Anlaşmaları ile Osmanlı Devleti büyük toprak kayıplarına uğradı. Romanya,Sırbistan,Karadağ tam, Bulgaristan yarı bağımsız hale geldi. Bosna-Hersek Avusturya-Macaristan,Kıbrıs İngiltere'nin kontrolüne, Kars, Ardahan, Batum bölgesi de Rusya'ya terk edildi. Yapılan gizli anlaşmalar sonucu 3 yıl sonra Tunus Fransızlar,4 yıl sonra da Mısır-Sudan İngilizler tarafından işgal edildi.Ayrıca her iki anlaşmaya kasten konulan 16ncuı ve 61nci maddelerle Anadolu Hıristiyanlarından Ermenileri kurtarmak için ilk büyük adımlar atıldı.

Gladstone'un bu olaylar sonucu elde ettiği prestij ona ve partisine 1880 seçimlerini kazandırdı.İkinci defa Başbakan Olan Gladstone hiç vakit kaybetmeden yeni bir "dinsel sorun" Ermeniler ve Ermenistan la ilgilenmeğe başladı. İstanbul'da Sultan Abdülhamit'in çok değer verdiği İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard'a bir mektup göndererek onun "Ermeni Katliamının derhal durdurulması ve Ermeniler lehinde ıslahat yapması için Padişaha baskı uygulamasını" istedi. Büyükelçi : "Bu konuda padişaha baskı uygulanamaz" cevabını verince hemen geri çağrıldı ve politik yaşamı sona erdi. Böylece Gladstone Başbakan olur olmaz yeni bir "Soykırım" iddiasını hiç yoktan ortaya atmış oldu. Bildiğiniz gibi, bu tohum yeşerecek ve günümüze kadar büyüyerek gelecektir. Oysa daha Hınçak, Taşnak gibi Ermeni Örgütleri kurulmamış ve isyanlar henüz başlamamıştır. Ama ne olursa olsun çıkacak olayların Batıda ismi ve değerlendirilmesi hazırdır, "Soykırım". Gladstone bu döneminde Osmanlı Toplumuna en büyük darbelerden bir başkasını Mısır ve Sudanı kopararak vurdu.

Gladstone Ermenilere en büyük desteği yaşlılık nedeni ile siyasetten ayrıldığı 1894 yılında verecek,Avrupa'da dağınık halde faaliyet gösteren Ermeni örgütlerini Londra'ya davet ederek onları yeniden organize edecektir. Böylece Ermeniler Avrupa'da kendilerine dev bir sığınak bulmuş olurken,Gladstone son günlerinde yeniden din kardeşlerine yardım ederek büyük sevap kazanma imkanına sahip oluyordu.

Gladstone tıpkı Bulgar Meselesinde olduğu gibi,yeni doğup büyüttüğü Ermeni meselesinde de fanatik bir taraftardır. "Ermenilere yardım, insanlığa hizmettir" ve "Doğuyu ilerletip aydınlığa kavuşturmak isterseniz, Ermenilere istiklal veriniz" sözleri onun Ermenileri yüceltmek onlara olan desteğini açığa vurmak için söylediği sözlerdir. Buna karşılık tıpkı benzerleri gibi, söyledikleri ve yazdıkları arasında, Türkler ve Türkiye hakkında olumlu bir tek cümle bile bulmak zordur.

Gladstone: 3Mart1894'te yaşlılık nedeni ile görevinden ayrılarak malikanesine çekildi ve dört yıl sonra kanserden öldü ve Westminster Abbey'e (İngiliz Devlet büyüklerinin gömüldüğü mezarlığa) gömüldü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
 
Tarihte Türklere Karşı Soykırım İddialarında Portreler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Eğitim & Öğretim :: Okul Dersleri :: Tarih-
Buraya geçin:  

Google Pagerank Checker
Forum kurma | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar