Çekirdek tepkilemeleri
Bilindiği gibi atomlarda bir çekirdek bulunduğunu 1911'de Rutherford ve öğrencileri Geiger ile Marsden, alfa parçacıklarının saçılması deneyi ile göstermişlerdi.Fakat çekirdek kimyasının ve fiziğinin doğuşu 1896 yılına dek geri götürülebilir. Çünkü bu yıl,Becquerel'in uranyum bileşiklerindeki radyoaktiviteyi keşfettiği yıldır. Radyoaktifliğin keşfinden sonra, rayoaktif maddelerden yalılan ışımalar üzerine çeşitli araştırmalar yapılmış ve Rutherford bu çalışmaları birleştirerek yayınlanan ışımalar alfa, beta ve gamma olarak adlandırılmıştır. Bu ışımalar, elektrik yüklerine, maddelerdeki giriciliklerine ve havayı iyonlaştırıp iyonlaştırmamalarına göre sınıflandırılmışlardır. Sonradan yapılan çalışmalar alfa ışınlarının helyum çekirdekleri, beta ışınlarının elektron ve gamma ışınlarının yüksek enerjili fotonlar oldukları göstermiştir.
1911 yılının iki büyük olayı var: Atom fiziğinin kurucularının ilk toplantısı Solvay Konferansının yapılması. Bu toplantıda tarihin en büyük kadınlarından biri de vardı: Marie Curie. Fotoğrafta ön sırada, soldan ikinci (oturan) Rutherford.
"Üzümlü kek" içinde ne olduğunu anlamının yolu onun içine "bakmak"tır. Bu işi, Yeni Zelandalı bilimci Ernest Rutherford (1871-1937) başardı. O, J.J. Thomson’un yönettiği ünlü Cavendish Laboratuvarına alınan ilk yabancı araştırma öğrencisiydi. Patronunun tersine el becerisi yüksek bir deneyciydi. Ayıbalığı şekilndeki bıyıkları,iri yapısı ve küfürbazlığıyla ün saldı. Bir deneye küfretmenin onu daha iyi sonuç vereceğine inanmış olsa gerek! Yeni Zelanda’dan 1895’te geldi. Mesleki başarılarda (hatta evlenmemizde) şans önemli bir yer tutar. O şanslıydı. Bu başarıda doktora öğrencisi Hans Wilhelm Geiger (1882-1945)ve mezun olmamış bir tufeyli Sir Ernest Marsden(1888-1970) yardım etti. Onlar, bir deney düzenlediler. 1911'de Manchester Üniversitesinde yaptıkları ünlü deneyde, şimdi helyum atomlarının çekirdeği olarak bildiğimiz pozitif yüklü,hızlı alfa parçacıklarıyla ince altın yaprağı bombardıman ettiler. Deneyin sonuçları çok şaşırtıcıydı. Bu deneyin yorumunu anlamak için bu arada nelerin bilindiğini belirtmeliyiz: Rutherford, radyoaktif maddelerden yayılan üç tip ışıma(radyasyon) konusunda ayrıntılı çalışmalar yapmış, bu ışımalardan alfa ve betayı kendisi bulmuştu(1908). 1908’de radyoaktiflik üzerindeki çalışmasıyla Nobel ödülü almıştı.
1900 yılında Villard da gama ışınlarını bulmuştu. Onlara gama ışıması adını 1903’te, Rutherford verdi. Gama ışınları ışın tedavisinde ve mühendislikte kalite kontrolünde kullanılır. Sonradan yapılan deneyler sonucunda alfa ışınlarının gerçekte helyum çekirdeği, beta ışınlarının çekirdekten çıkan elektronlar ve gamma ışınlarının yüksek enerjili fotonlar oldukları gösterilmişti. Alfa parçacıkları, iki elektronunu kaybetmiş helyim çekirdekleriydi ve +2 yüklüydü. Rutherford, alfa parçacıklarının pozitif elektrikle yüklü parçacıklar olduğunu biliyordu. Alfa parçacıkları artı yüklü olduklarından atomun eksi yüklü bölümü tarafından çekilmeli, artı yüklü bölümü tarafından ise itilmelidir. Ama elektronlar,hidrojen atomuna göre 1840 kat hafif, alfa parçacıkları ise hidrojen atomunun dört katı kadar ağırdı. Eğer elektronu bir pinpon topu ile gösterirsek, alfa parçacığı 12 cm çapında bir gülleye karşılık gelirdi. Böylece bir alfa parçacığı bir atomun içinden ya da yakınından geçtiğinde, o atomun elektronları,alfa parçacığının hareketini hiç etkilemeden tüm yönlerde dağılır.Alfa parçacıklarının çoğu sanki boş uzayda gidiyormuş gibi ¤¤¤¤l yapraktan geçip gidiyordu. Bazıları da sanki bir duvara çarpıp yansıyormuş gibi gerisin geriye geliyordu. Geiger, bazı alfa parçacıklarının geriye doğru da saçıldığını vurgulayarak Rutherford’a bilgi verdi(1909). Rutherford, 1911’in başlarında sorunu çözdü ve öğrencilerine “atomun neye benzediğini biliyorum ve güçlü geriye saçılmayı anladım” dedi. O yılın Mayıs ayında atomda çekirdek bulunduğunu bildiren makalesi yayımlandı. Bu olayın üzerinde duran Rutherford şöyle yazdı: “ Bu olay şu ana kadar yaşamımda karşılaştığım en inanılmaz olaydır. Bu olay, öyle ki 35 santimlik (15 inç kalınlığında) bir parça kağıt dokuya tabancayla ateş etmenizden sonra, merminin kağıt dokudan geri gelerek sizi vurmasına benzeyen inanılmaz bir olaydır.”Üzümlü kek modeli temel alındığında, Rutherford deneyinde görülen büyük sapmaların olmaması gerekiyordu. Çünkü pozitif yüklü bir alfa parçacığının üzümlü kek modelindeki yük hacmine büyük açılı sapmalar yapacak kadar yaklaşması mümkün değildir. Saçıcı ¤¤¤¤l yapraktan floresans(çinko sülfürlü) ekrana gelen alfa parçacıklarının birim yüzeye düşen sayısı, ¤¤¤¤l yaprağın kalınlığıyla, ¤¤¤¤l yaprakta birim hacimdeki atom sayısıyla ve atomdaki çekirdek yükünün karesiyle doğru orantılıdır. Rutherford gözlemlerini pozitif yükün atomun boyutuna göre küçük olan bir bölgede yoğunlaştığını varsayarak açıkladı. Rutherford pozitif yüklü bu yoğun bölgeye atomun çekirdeği adını verdi. Deneyler, pek çok çekirdeğin yaklaşık küresel geometriye sahip oldukları ve tüm çekirdeklerin yaklaşık aynı yoğunluğa sahip olduğunu gösterdi. Aristoteles, “doğa boşluktan nefret eder “ demişti, oysa atomlar çok büyük oranda boşluk içeriyordu. Doğanın boşluktan nefret ettiği saptaması Aristo’nun hüsnü kuruntusuydu!
Thomson, kendi atom modelinde elektronların atomu dolduran pozitif yüklü madde içinde gömülü olduğunu ve bu nedenle hareket edeyeceğini düşünmüştü. Rutherford modelinde ise elektronlar durgun olamaz. Atomdaki elektronların çekirdekten epeyce uzakta olduğu varsayıldı. Elektronlar niçin pozitif çekirdeğin üzerine düşmüyor sorusunu yanıtlamak için Rutherford, güneş sistemine benzeyen bir model önerdi. Yani nasıl gezgenler,Güneş çevresinde dolanıp duruyor ve Güneş’in üzerine düşmüyorsa elektronlar da çekirdek çevresinde öyle dolanıp durmalıdır.Rutherford’un önerdiği atomun gezgen modelinde iki temel güçlük vardır:
Rutherford modeli şu iki soruyu yanıtlayamıyordu:1. Elektronlar, çekirdeki üzerine düşmeden nasıl hareket ediyor?Her element atomu,elektromanyetik spektrumda kendine özgü belli frekansları yaymakta ve bunların dışındakileri yaymamaktadır. Bunun gezgen modeliyle ilgisi nedir? Klasik kurama göre ivmeli bir yükün yani elektronların elektromanyetik ışıma yapması zorunluluğudur. Bu modele göre elektron çekirdek etrafında dolanırken enerji yayar,enerji yaydıkça yörüngesinin yarıçapı sürekli olarak küçülür,buna karşın dolanım frekansı büyür. Bu da yayılan ışınım frekansının sürekli artışına karşılık gelir. Sonunda elektron çekirdek üzerine düşmeli ve atom çökmelidir.
Elektronlar elektrostatik çekim sonucu spiral bir hareketle çekirdeğe düşecektir(klasik fizik yasalarına göre). Oysa atomlar yadsınamaz kararlılıklarıyla ortadadır.
2. Çekirdek boyutu on üzeri eksi ondört metre ve daha küçük boyutlarda olduğu halde pozitif yük, bu küçük ve yoğun hacimde nasıl dağılmadan durabiliyordu? Artı yükün doğası gizdi. Rutherford'un öğrencileri Geiger ve Marsden, alfa kaynağını, üzerinde küçük bir delik bulunan kurşun perdenin arkasına yerleştirdiler. Böylelikle hedefi küçültmek ve ince bir alfa parçacıkları demeti elde etmek amaçlanmıştı. Altın yaprağın öbür yanına,kendisine alfa parçacığı çarptığı zaman görünür ışık parıltısı veren, hareketli, çinko sülfürlü ekran yerleştirilmişti. Beklenen şey, alfa parçacıklarının çoğunun yaprak içinden doğrudan geçeceği, belki bazılarının çok küçük sapmalara uğrayacağıydı. Bu beklenti Thomson atom modelinin sonucudur. Çünkü Thomson atom modeli doğruysa, ince ¤¤¤¤l levhadan geçen alfa parçacıkları üzerine yalnızca zayıf elektriksel kuvvetler etkir ve alfa paçacıklarının momentumları, bunların ilk yollarından çok küçük sapmalar olacak şekilde ilerlemelerini sağlar.Geiger ve Marsden, alfa parçacıklarının çoğunun sapmadan ilerlediğini, bazılarınını çok geniş açılarda saçılıdığını, hatta çok az bir kısmının gerisin geriye döndüğünü gördüler. Geliş doğrultusuyla 180 derece açı yapacak şekilde geri saçılan bu parçacıklar, direkt olarak bir çekirdeğe yönelir ve kafa kafaya çarpışma olur.Bu modelde pozitif yüklü alfa parçacıklarıyla atomdaki elektronların ilişkisi merak edilir. Elektronlar pek küçük kütleli olduğu için alfa parçacıklanının hareketine bir etki yapamaz.Alfa parçacıkları, elektronlardan yaklaşık 7.000 defa daha ağır kütleli parçacıklardı. Üstelik bu deneyde kullanılan alfa parçacıklarının hız yüksekti. Alfa parçacıklarını bu derece saptırabilmek için büyük kuvvetler uygulanması gerektiği açıktı. Bu kuvvetlerin Thomson atom modelindeki elektriksel kuvvetlere göre 100 milyon kat güçlü olduğu hesaplanıyordu!Rutherford, sonuçları açıklamak için, bir atomun pozitif yüklü bir çekirdek ile biraz uzaktaki elektronlardan oluştuğunu önerdi. Buna göre atomun pozitif yükü ve kütlesi atom çekirdeğinde toplanmıştı.