Burada amaç biyomolekülleri ayrıntılarıyla anlatmak değil..Onların yapılarıyla işlevleri arasındaki ilişkiyi araştırmaktır hedefimiz..
Kitabi bir bilgi olarak başlıca biyomoleküller karbohidratlar, lipidler, nükleik asitler ve proteinlerdir. (Bu noktada vitaminlere pek değinmek istemiyorum).
Karbohidratlara baktığımızda monosakkaritlerden polisakkaritlere kadar geniş bir yelpazede molekül çeşidi içerir ve vücutta enerji verici olarak kullanıldığı gibi yapısal malzeme olarak da kullanılır. Fakat burada dikkat çekici bir nokta bu karbohidrat çeşitlerinin aynı tür içinde bireyden bireye bir farklılık göstermediğidir. Hatta iki alem arası bitkilerde enerji deposu olarak nişasta kullanılırken hayvanlarda glikojen kullanılması gibi farklar olsa da, o alemin türleri arasında çok fazla bir fark görülmez. Bu yaklaşık olarak lipidlerde de böyledir. Bir sürü lipid çeşidi olmasına rağmen bendeki lipidle ahmet'teki lipid çeşitleri aynıdır. Ki yapısal görevi dışında temel görevi enerji vermek veya enerji depolamak olan bir molekül niye bireyden bireye değişsin?
Kalıtım ve bilgi dpolama konusuna geldiğimizde, her canlı belli bir miktar bilgiyi depolamak ve bu genetik malzemesini bir sonraki kuşağa aktarmak zorundadır. DNA'yı düşündüğümüzde tüm türlerde bu bilgi depolama işinin sadece dört farklı nükleotidin (adenin, timin, sitozin ve guanin) farklı sayılarda ve farklı sıralarda dizilmesinden ibaret olduğunu görürüz. Mesela kromozom sayısı ve uzunluğu türden türe değişirken, aynı türün bireyleri arasında farklılık gözteren şey aynı uzunluktaki kromozomlardaki baz dizilimidir. Ki N tane baz için 4N faklı olasılık olduğunu düşünürsek, bilgi depolama işi için böyle az sayıda baz çeşidinin tüm türlerde ortak olması yine gayet mantıklıdır...
Vücutta yapısal görevlerden ve bilgi ve enerji depolamaktan başka tabi ki, amelelik dediğimiz getir götür işlerini yapacak elemanlara ihtiyaç vardır ve bunlar da tabi ki proteinlerdir. Tepkimeleri gerçekleştirecek bu moleküllerin, vicudun kimyasal karmaşıklığını düşündüğümüzde, çok seçici olmaları gerekir; bu yüzden de hedef moleküllerine cuk diye oturacak, çok karmaşık üç boyutlu yapılara ihtiyaç vardır. Proteinlerin yapısına baktığımızda bu ihtiyaçları tam da karşıladığını görürüz; 20 amino asit çeşidi hem büyük bir kombinasyon sayısı oluşturur, hem de değişik yan grupları sayesinde çok değişik üç boyutlu yapılara girebilirler..Artı bu işlevsel moleküllerin bireyden bireye değişmesi anlamsızdır, beni ondan ayıran şey oksijeni taşıyan molekül veya hücre zarındaki iyon kanalının yapısı değildir... Hatta ve hatta temel görevlere sahip proteinler türden türe bile çok az farklılık gösterir...